20 Temmuz 2012 Cuma

Şarköy, dinmeyen bir poyrazdır...

Şu Trakya sınırlarına girdiğim gibi içimde bir kıpırtı, nedenini bilemediğim bir sevinç başlıyor, "Tiridine tiridine tiridine bandım, bedava mı sandın para verip aldım" nameleri geçiyor içimden. Toprağı, kökeni çekiyor insanı işte, yok bunun başka açıklaması! Bu toprakların havasını, suyunu, talı tatlı inip çıkan tepeciklerini, gülen suratlar gibi etrafa bakan gündöndü (ayçiçeği) tarlalarını, hatta tarlalarda toplanmış balyaları kucaklamak geçiyor içimden.

Tepecikleri aştık, gündöndüleri sevdik uzaktan... ve denize ulaştık.
Lapseki'den ayrılan arabalı vapur Gelibolu'ya dokunduğu anda içimdeki müziğin ritmi yükseldi yine. (H)emencik radyoya gitti elim, yüksek ritmli türküler aramaya koyuldum. "Evreşe yolları dar, bana bakma benim yarim var..."

Ali Baba ve koyunları...
Evreşe'ye çevirdik yönümüzü, önümüzde hemen hemen 60 km'lik bir yol var varış noktasına. Bolayır sırtlarından aşağı süzülüp, sol kola Ege denizini aldık, "hoppala paşam, Malkara-Keşan" diyerek Keşan istikametine devam ettik. Nihayet sağda Şarköy sapağı belirdi ve yıllardır bir çakıl taşı dahi eklenmeyen köhne yola girdik. Bu defa arkamıza Ege'yi aldık, yüzümüzü tekrar Marmara'ya döndük. Kavak Köy ve Yeniköy'ü geçerek ilerledik. Efe'nin yorumuyla geçtiğimiz her koyun sürüsü Ali Baba'nın Çiftliği'nin üyeleri, her çoban ise Ali Baba oldu. Biçer-döverleri, ağır ağır ilerleyen traktörleri solladık.  Bodur ağaçlar arasından, yolun engebelerinde düşe kalka ilerledik, ilerledik. Nihayet o son tepeye vardık ve ilk kez 15 sene önce gördüğüm Şarköy'e ulaştık.

Şarköy sahilinden bir görünüm

Şarköy Atatürk Caddesi, çarşı merkezi
Ne bir Çeşme, ne bir Bodrum ne de bir Marmaris değildir Şarköy, buram buram Marmara'dır. Beach'ler sıralanmaz ard arda, lüks yatlar demirlemez açıklarda, magazinciler dolaşmaz ortalarda, kimse zodyaklara binip kaçışmaz diğer koya, bikinili yakalanma korkusunu yaşanmaz, tam tesine bürecikler (börekler) lüp lüp gider, kilo alma endişesi fazlaca yaşanmaz. Doğaldır, kendini olduğundan farklı göstermeye çalışmaz Şarköy, neyse odur! Gözü yükseklerde değildir, egosu tavan yapmamıştır...


Şarköy Cumhuriyet Meydanı


Benim için Şarköy birlikteliktir. Anneanne, teyzeler, dayılar, kuzenler, onların çocukları ve onların çocuklarından oluşan kuşakların kaynaşmasıdır. Her akşam birimizin evinde kurulan bir kuş sütü eksik çilingir sofralarıdır. Sabahın köründe gün yeni uyanırken son hızda yürüyüş yapmak, eve dönerken taze simit almaktır. Parke taşı döşeli sokaklarda kurulan, tekrar tekrar turlanan cuma pazarıdır, tarladan toplandığı gibi tezgaha konan mis kokulu köy biberi, semiz otudur, nar gibi Çanakkale domatesidir, taze fasilya (fasülye)dir, taze bamyadır, kütür kütür karpuzdur. Akşam kalabalığını delerek yine hızlı hızlı Marmara evlerinin sonuna kadar yürümek, son banka oturup denizi seyretmek ve rüzgarın tadına varmaktır. Dönüşte nefsimize yenilerek tadını başka hiçbir yerde bulamadığım Alper dondurmacısından damla sakızlı dondurma yemektir, peynir helvası yemektir... Bu akşam evde yemeyelim dersek, Mürefte'ye doğru ilerlerken Eriklice'yi geçer geçmez solda Mahmut'un yerine gidip keyif yapmaktır...   


Cuma pazarından bir tezgah

İşte benim semizlerim...
Mahmut'un Yeri, Eriklice
Son yıllarda yaz olup da birkaç gün olsun buraya uğrayabildiğim, sevdiğim insanları yine burada yazlıklarının kapılarını açmış, çiçek gibi evlerinde bizi beklerken bulabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. İstiyorum ki oğlum da bu birlikteliğin, bu coğrafyanın tadını alsın, hatıraları olsun, herkesi tanısın. Belki de uzun zaman bir yerlerde tek başına çekirdek aile olarak kalmak bunları daha çok düşündürüyor insana. Hep denir ya "kaçıp gidesim var buralardan" diye, benim son yıllarda "kaçıp gelesim" daha ağır basıyor.

Efe ve annem, bir cuma pazarı dönüşü, bizim evin köşesinde


Şarköy mis gibi havadır, hiç bitmeyen rüzgardır. Yıllardır eser, eser hiç yorulmaz. Kızarsan buranın rüzgarına daha da sert eser, çileden çıkarır insanı. Ondan zevk almayı öğrenirsen nefesini açar, içine işler, sanki kirini pasını temizler. Bir süre önce rüzgar sörfü sevenler de keşfetti Şarköy'ü... biz yine de denize girmek deyince sık sık Bolayır taraflarına gideriz. Sahil boyunca sıra sıra dizilmiş derme çatma işletmelerden Yakamoz bizim yerimizdir. Ege'nin suyuna dokunur, akşam Şarköy'ün rüzgarına geri döneriz.


Efe ve ben, Bolayır

Şarköy başkadır işte, günlük telaşları unutmaktır, rahatlıklamadır, detokstur... benden parçaların birleştiği bir kavşaktır, nostaljidir, dinmeyen bir poyrazdır...



Babamın objektifinden Şarköy...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder