Ne kadar sevdiğini çabuk unutuyor insan, ne kadar sevildiğini, ne kadar beklediğini,
Ne kadar hayal kurduğunu da ne kadar özlediğini de...
Sevgiyi bulunca, ona kavuşunca nankörleşiyor insanoğlu, miskinleşiyor, alışıyor, doyuyor...
Sanki o bir ihtiyaç değil artık, elde var ya, oldu bitti, yetti!
Hep sevmişsin, hep sevilmişsin, hiç kaybetmemişsin, hiç hayal kırıklığı yaşamamışsın gibi
Öyle mi?
Aşk kavuşamamaktır derler,
Romeo ve Julliet kavuşmuş olsa, didişmeye başlasalar... "yok zehiri sen içtin ben içtim" muhabbetinden girseler... kalır mı romantizm?
Ferhat dağları delmiş ve Şirin'ine gelmiş olsun. Şirin bir iki söylense şöyle, Ferhat başlasa "dağları deldim senin çeneni dinlerken yorulduğum kadar yorulmadım" dese.
Olsa olsa Şirin cadı, Ferhat da ayı olarak geçerdi tarihe.
Hikayelerde sonları istediğimiz gibi yazıyor, öyle hatırlıyoruz. Keşke kendi hatıralarımızı biriktirirken de masallardaki, efsanelerdeki gibi cömert bir iyimserlikle stoklasak.
Tatsız anları, anıları silsek atsak...
" Bir daha bu yolları aynı hevesle yürür müyüm" çalsa fonda ve "evet evet" diye haykırsa içimiz!!! Öyle hatırlasak hep geçmişi, içimize batan dikenlerden kurtularak. Gözümüzü öfkeler kaplamasa keşke, öfkeler bizi hiç ele geçiremese, bizim anlarımızı çalamasa.
Masallarda, hikayelerde daha anlatılmamış ne kadar güzel sonlar var her birimizin hayatında kim bilir.
Arada bir farkediyoruz, bir his, bir an "şanslısın", "kendine de karşındakine de haksızlık etme", "deli misin, neyin kavgasini ediyorsun" diyor sana. "yedin be güzelim, kendini yedin, yapma bunu" diye akıl bile veriyor o hisler. Sloganvari, hızla geçiyor gözlerimizin önünden, gördün gördün. Göremedin veya görmezden geldin, senin seçimin.
Ne kadar sevdiğini unutma, ne kadar sevildiğini de ve ne kadar beklediğini...
Hayatın, endişelerle geçirdiğin zamanı geri verecek kadar cömert olmadığını da.
-SON-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder