29 Mart 2013 Cuma

Yap-boz hayatlar

Sukhumvit, Bangkok

Fransa'dan, Tahiti'den, Japonya'dan, Avusturya'dan, Amerika'dan, Singapur'dan, İsveç'den Türkiye'den, Kanada'dan, Pakistan'dan, Rusya'dan...

Dünya'nın dört bir tarafından kalkıp gelmiş, dünyanın bir yerinde tekrar tekrar hayat kuran insanlar, kim bilir ne umutlarla, ne beklentilerle... Herkesin hikayesi başka, tek.

İkamet edilen ikinci, üçüncü, dördüncü veya belki de beşinci ülke burası. Belli bir noktadan sonra sayılar önemini yitiriyor. Hemen kendi ülkesinden "başka bir ülkede birkaç sene aktarma yapmadan" gelmiş kişilerin sayısı çok az.

Anne ve babası aynı ülkeden olan çocuk da çok az. Dolayısıyla tek bir dil konuşan çocuk yok gibi. Annenin dili, babanın dili, belki daha önce yaşanmış olan ülkelerden birinin veya o anda bulunduğun ülkenin dili. Tam bir diller senfonisi. Hem de çocuk saflığıyla, çocuk doğallığıyla öğrenilmiş, yanında konuştuklarında "ben bu çocukların yanında konuşmayayım" dedirtecek şekilde bellenmiş diller.   

Çoluk çocuk, cümbür cemaat. Bir ülkeden diğerine hop konuveriyorsun kuş gibi. Sonra da sanki hayatının her günü orada yaşamışsın gibi yaşamaya başlıyorsun.

Bir şaka gibi en başta, bir oyun. Aylarca, yıllarca süren, sonra alışkanlığa dönüşen bir oyun bu. Önceleri kontrolü sendeymiş gibi görünen ama seni usul usul ele geçirdiğini hissettirmeyen bir oyun. Bir bakmışsın geride kalan yıllara, o oyun hayatının kendisi olmuş.

Geçmiş hanesinde adı söylenen ülkelerin adı farklı, yüzlerce hatta binlerce anıyla işlenmiş yılların sayısı başka. Ama herkesin hikayesi tek, benzersiz!

Pek çoğunu, hayatının ilerleyen yıllarında -hatta belki aylarında- bir daha göremeyeceğini baştan bildiğin insanlardan, onların hayatlarında iz bırakmış acı-tatlı anılar, tuhaf durumlar veya hiç karşılanmamış beklentilere dair hikayeler dinliyorsun. Aşure tarifi gibi !

O kadar fazla hayat, o kadar fazla hikaye var ki... Hem tanıştığın insanların hikayeleriyle, yaşadıklarıyla karşılaştıkça "ne hayatlar var" diyorsun, hem de bazen zihnin kısa sürede fazla yüklemeye dayanamayarak "error" veriyor!

Bir yerlerde yolun kesişmiş, aklına gelmeyecek bir yerden gelen bir yabancı... Tezat şekilde bu yabancı belki gün gelecek senin en yakının olacak, en yakınım dediklerin binlerce kilometre uzaktayken o olacak yanıbaşında. Onun omuzunda ağlayıp, onunla en büyük mutluluklarını, sırlarını paylaşacaksın. Gününü o bilecek, yaşadığını o anlayacak.

Belli bir zaman sonra artık kime "yabancı" kime "yakın" denir, bilemeyeceksin.

Doğrunun, güneşin üstüne doğduğu her bir yerde nasıl değiştiğini gördükçe, inanamayacaksın!

Hayat, tabularını gözlerinin önünde dinamitlerle patlattığında önce şaşıracak, sonra yutkunup onları geride bırakmayı öğreneceksin. Attığın her adımda özgütleşeceksin.

Bazen sebebini bilmediğin "cızz"lar olacak içinde, bir an, bir söz, bir koku seni bambaşka bir yere götürecek. Belki 3 ülke önce yaşadığın evine, ya da 10 sene önce en yakınında olan ama yıllardır göremediğin bir dostuna. Ya da kendi ülkene, kendi köklerine... Karmakarışık olacak zaman-mekan birliktelikleri. O anlık elektrik çarpması hissiyle yaşamayı öğreneceksin zamanla.

Son 3 senedir tanıdığım insanların yarısından çoğu hayatıyla yap-boz oynayanlardan. Ve kimsenin yap-boz'un parçalarının sayısını azaltmaya niyeti yok gördüğüm kadarıyla.

Oyun mekanı kaderden, kuralları koymak senden.

Rastgele...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder