Koh Rok
Koh Rok, şnorkelle mercanları izlemek
|
“Hayatta isteklerimize ulaşmak için mutlaka bir mücadeleden geçmemiz,
bir çaba sarf etmemiz veya bazı bedelleri ödememiz şart!” Koh Lanta
açıklarından Koh Rok’a doğru heybetli dalgalar arasında geçen çalkantılı bot
yolculuğumuzda aklımdan sürekli bu
düşünceyi geçiriyorum.
Bize 3,5 yıldır “ev” olan
dünyanın bir köşesinde, Andaman denizinin ortasında yaklaşık 30 kişilik bir
botta kendimi dünyada minicik bir nokta, hayatımı bir oyuncak kutusuna
sıkıştırılmış basit bir kurmalı oyuncak gibi gösteriyor bana. Dalgalar bizi sağdan sola her atışında hafif
bir tedirginlik var içimde, bottaki diğer yolculardan gelen kesik çığlıklar da
bu tedirginliğin seviyesini artırıyor bazı anlarda... Ancak kocaman denizin
ortasında varacağım kara parçasının “oyuncak kutusu” hissimi bir süre daha
devam ettirecek olması, göreceğim güzelliklere kendimi kaptırıp dünyanın kalan
heybetli kısmından bir süre tamamen uzaklaşacak olmanın tuhaf çekiciliği
tedirginliğimden ağır basıyor.
Sinthongchai çılgın Honda motorlarıyla hizmetinizde! Vınnn... |
Denizin ortasında bir yerlerde |
Efe’ye gözüm takılıyor. Gözleri açık ama tepkisiz. Korkmadığı kesin olarak anlaşılıyor ama sanki burada değil. Büyük olasılıkla Minecraft düşünüyor!
Onun yaşlarında denizde olmaktan ne kadar
korktuğumu hatırlıyorum. Bir süre İstanbul’da şehir hatları vapuruna bile
binemezdim. Bu konuda oğlumun benden daha ileride olduğu görmek hoşuma gidiyor.
Korkmasın hayatta hiçbir şeyden, korkuları olsa bile üstüne gitsin, kaçmasın. Bu
arada şimdiki “ben”i 8 yaşlarımdaki halimle kıyasladığımda kendimi de tebrik
ediyorum, baya bir gelişme sağlamışım.
Etrafımla ilgilenip zamanda
gel-git yaparken önümüzde küçük bir kara parçasının belirmesi beni bottaki
küçük dünyamıza geri döndürüyor. Dalgalar da hafifliyor, motorlar yavaşlıyor...
Bu, yaklaşık 30 km.’lik yolculuğumuzun bittiğinin habercisi.
Koh Rok açıklarından |
Koh Rok, Koh Rok Yai (iç ada) ve Koh Rok Noi (dış ada) olmak üzere iki küçük kardeş adanın birlikteliğinden oluşuyor. Koh Rok, Mu Koh Lanta Doğal Parkı’nın bir parçası. İki kardeş ada arasında yaklaşık 200 m. kadar mesafe var.
İşte, diğer günübirlik turlar gibi
biz de bu iki ada arasında yer alan mercan kayalarına şnorkelle gözlemimizi yapmak
üzere kendimizi bu muhteşem denize bıraktık.
Şnorkeli hiç sevmem, o tuhaf
aparatla korkunç göründüğümü biliyorum ama bugün umurumda değil! Dahası deniz
altına çok yakından şahit olmak beni biraz tedirgin eder diye umuyordum ama ne
tedirginliği; birazdan göreceğim güzellikleri meraktan deli oluyorum!
Kafamı suya daldırmamla aşağıda
bir cennetle karşılaşıyorum. Öylesine net ki, en ufak bir zerre yok aramızda
deniz altındaki dünya ile. Yukarıdakinden apayrı bir hayat var burada. Alem 7
katsa, şimdi bu katlardan birine bakıyorum, duyuyorum. Kafamı sudan dışarı
çıkardığımda başka görüntüler, sesler, güzellikler; suya daldırmamla
yukarıdakinden tamamen bağımsız gibi görünen kendi içinde başka bir dünya,
oradan oraya koşturan renkleri hayran bırakacak kadar güzel balıkların günlük
telaşları, mercanların muhteşem görüntüsü... İki dünya arasında hızlı hızlı
geçiş yapıyorum, şu sağa sola hareket ettirdiğimizde farklı resim gösteren cips
paketinden çıkan hediye plakalar gibi! Kafamı ne yöne çevireceğimi şaşırmış
durumdayım. Oradan oraya kafamı sudan kaldırmadan yüzüyorum, gittiğim yeri
bilmiyorum, bir balığın peşine takılıyorum ve turluyorum. 1-2 dakika olsun onun
gibi olmak istiyorum, onun hayatına tanıklık etmek, onun gibi kırt kırt
mercanları kemirmek ve hop sağdan sola dönerken hafızayı sıfırlamak!
Tanrı’nın varlığına olan inancım
kuvvetleniyor, bu kadar güzellik, bu ahenkle ve bu düzenle nasıl da ustaca
yaratılmış... Tanıklık edebildiğim için çok mutluyum.
Crown of Thoms Starfish |
Murat ve ben zaman zaman
gördüğümüz balıkları, deniz yıldızlarını, diğer çeşit çeşit deniz canlısını
denizin altında birbirimize tuhaf işaretlerle anlatmaya çalışıyoruz, sonra
başka güzelliklerin arkasından giderken kendimizi unutuyoruz. Efe, yaklaşık 2
dakika suda kaldıktan sonra çıkıyor. Aklından geçenleri biliyorum, Hungry Shark oyunundaki sahneleri
düşünüyor! Ancak suda kaldığı kısacık zamanda dev yengeç ve kendi koyduğu
isimle arı balıkları (tigerfish)
gördüğünü söyleyip duruyor. Bir de biz bottan uzaklaşırsak avaz avaz bağırıyor
uzaklaşmamamız için!
Tigerfish istilası |
Öğle yemeği için Ko Rok Nai’de
bulunan Koh Rok plajına çıkarıyor bizi botumuz. Acıktığımın farkına bile varmış
değilim, sadece büyülenmiş durumdayım. Tüm
botlar aynı saatlerde bu plajda sıralanıyor, her bot şirketi kumlar üzerine
kendisine ait bir masa kuruyor, üstüne
Tay mutfağından yemekler (soslu tavuk, kızarmış baget, sote sebze, karpuz,
ananas ve tabi ki yapışık pirinç-steem rice- değişmeyen menü) ve içecekler
sıralıyor. Sahilde birkaç tahta piknik
masası var ancak kimsenin masa aradığı yok. Yemeğini hepimizden önce alan Efe
bir ağaç kökünde bulduğu yerden o kadar memnun ki, bizi de hemen yanına
çağırıyor, “masaya gerek yok, buraya gelin” diye sesleniyor. Üstümüzden sular süzülürken, ödül oyununda
kazanmış takım edasıyla afiyetle yemeklerimizi yiyoruz. Soğuk karpuz ve ananas
için ikinci tur yapıyoruz hatta.
Efe'nin yemek mutluluğu |
Açken sen sen değilsin! |
Kumlar öylesine beyaz ki, sanki kar yağmış, üstüne turkuvaz sulardan örtü yapılmış. Sanırım şimdiye kadar yüzdüğüm en muhteşem, en keyifli denizlerden birindeyim. İki kardeş adanın arasında kalan bu plaj dalgalara karşı korunaklı ve yüzmek büyük bir keyif. Biraz açılınca yine mercan kemiren renkli balıkların büyülü dünyası sizi bekliyor.
Nemolar kendilerini Finding Nemo filmi setinde zannederken
|
Adada görülen dev kertenkeleler (monitor lizard) Tayland’da görülen
türlerin içinde en büyükleri. Ancak kendimizi denizin güzelliğine kaptırınca
denizden çıkıp dev kertenkele aramaya zamanımız kalmadı. Siz de göremezseniz
üzülmeyin, Bangkok’da Lumpini Park’da bir boy küçükleri her daim sahipsiz kedi
köpekler gibi dolaşmakta, bu adreste görüşürsünüz.
Deniz insanı mutlu eder |
Zaman o kadar büyülü ve hızlı
geçiyor ki, botumuza herkesin bindiği haberini aldığımızda hala denizdeyiz.
Adada daha bir fotoğraf bile çekememişiz, böyle gidemeyiz! “Cennetteyim
selfie”si yapmadan buradan gitmek, tüm sosyal paylaşım ağlarına yapılacak büyük
bir saygısızlık olur!
Botu kaçırmak pahasına foto |
4 Islanads (4 adalar) Turu – Koh Chuek, Koh Mook(Emerald Cave), Koh Ngai, Koh Kradan
Koh Rok’un büyüleyici
güzelliğinden yola çıkarak aynı beklenti ile 4 Adalar tarafını da görmek
istedik. Bu arada Songkran tatili başlamış, etraf biraz kalabalıklaşmıştı. Koh
Rok turunu yaptığımız ve çok memnun kaldığımız seyahat şirketi olan Koh Sinthongchai’de hiç yer yoktu, biz
de Lanta GardenHill Tours
firmasından yer ayırttık.
Botlara sahilden binmek, dalga varsa hiç kolay değil |
Her iki gezi ve Krabi'ye geri dönüş içim minivan biletlerimizi Khun Pakarang'dan aldık. Sahilde küçük bir satış ofisi ve bakkal kıvamında bir marketi var. Tur biletlerini oteller yerine küçük satış ofislerinden almak biraz daha hesaplı hatta pazarlık da mümkün. Khun Pakarang da diğer adalılar gibi yılın 6 ayı çalışıyor diğer yarısında ise evi ile ilgileniyormuş...
Khun Pakarang, denizde karada havada yanımızda!
|
Neyse, fazla sorun etmiyoruz,
ancak botta korkunç bir mazot kokusu var, belli ki bir yerlerden kaçak var.
Diğer birkaç koydan daha yolcuları toplayarak yola koyuluyoruz.
Denizden Koh Lanta'nın güney sahilleri görünümü |
Öğleden sonra denizin dalgalanacağı gerekçesiyle güzergahın biraz değiştiği bildiriliyor yolculara, “safety first” diyorlar ama gerekçenin doğruluğundan şüphe etmekteyiz çünkü bir koyda gelecek yolcuları çok uzun süre beklediğimiz için programın 35 dakika gerisindeyiz. Bariz şekilde acale durumundayız...
Ah bizim canavar Honda motorlu
Sinthongchai botumuz olsa, durum böyle mi olurdu? İnip Koh Rok’a gitmek
istiyoruz, biraz keyifsiziz.
Program değişikliği neticesinde
ilk durak Koh Mook, Emerald Cave (Zümrüt
Mağarası) oluyor. Burayı daha geçen
seneden merak ediyordum, hadi olumsuz halimi üstümden atıp heyecanlanıyım
diyorum, hafif öksürüyorum ki ciğerlerime dolan yoğun mazot kokusundan kurtulayım.
Her yer botlarla, kalabalık insan
gruplarını getirmiş eski teknelerle ve uzun kuyruk botlarla (long tail boat)
dolu. Korkunç bir kalabalık var, görüntü
hiç çekici değil. Teknelerden inen insanların hemen hepsinde can yelekleri, her
grup kendi arasında sıraya girip birbirine tutunuyor. İstikamet, ucunda bizi
sadece yüzerek ulaşılan zümrüt havuza(!!!) ulaşmak üzere geçilecek 85m.’lik mağara. Yaklaşık 40-45 kişi
tek sıra birbirimize tutunarak içeri yüzüyoruz. Daha doğrusu öndeki birkaç kişi
yüzüyor, arkadakiler yüzenlere tutunup kendini çektiriyor. İçerisi çok
karanlık, rehberimiz başına madenci ışıklarından geçirmiş ama kendi önünü bile
aydınlatmıyor. Bir de büyük boy Ocean Bag’in içine herkes telefon, fotoğraf
makinası hatta Ipad’lerini koymuşlar, tekneden bir başka görevli de o torbayı
itekliyor!
Mahşer yeri sanki, ne işimiz var burada bu karmaşanın içinde? Sabahtan beri yaşanan aksilikleri ve
gecikmeleri de ekleyince artık olumlu düşüncelerimi koruyamıyorum. Keşke bir
kere daha Koh Rok’a gitseydik, çok pişmanım L Dar mağaranın içinde
hem içeri ilerleyenler, hem de dışarı çıkmaya çalışanlar aynı yerden geçiyor.
Diğer yandan dalgalar suları hareket ettirdikçe çığlıklar birbirine karışıyor.
Su mağranın duvarlarına doğru beni itiyor ve ayağım yere değiyor. Üzerimdeki
can yeleği çok rahatsız, nefes bile alamıyorum. Keşke giymeseydim! Yere
basmamalıyım çünkü kayalar çok keskin. İçime daral geldi, burdan bir an önce
kurtulmak istiyorum. İyi ki Efe botta kaldı, şu andaki tek tesellim bu!
Çıkma ihtimalimiz olmasa da güneşi, ışığı görmek nefes aldırıyor |
Derken çok şükür ışık görünüyor.
Mahşeri kalabalık mağaranın daracık bir alana açılan bu ucuna gelmekten mutlu
görünüyor. Peki nerede zümrüt rengi su hikayesi, su bile kalmamış ki bu uçta,
resmen karaya vurduk! Emerald Cave bu muymuş yani, geçen seneden beri içimde
olan merak büyük bir hüsranla sonuçlanıyor. Etrafımız kayalıklarla çevrili,
buradan gerçekten mağaradan geçmekten başka çıkış yok! Gökyüzüne bakan
açıklıktan güneşi görmek güzel de aklım geri dönüşte.
Zümrütleri çalınmış gibi görünen Zümrüt HHavuzu! |
LantaGandenHill arkadaşlığı...
Bu zorlu geçişin ardından aynı
botta karşılıklı oturduğumuz Fransız bir çiftle (Agnés ve Bernard) konuşmaya
başlıyoruz. Onlar da biraz hoşnutsuz yaşadığımız düzensizlikten. Yine de
Ocean Bag içinde büyük özenle taşınan telefonlar, fotoğraf makinaları ortaya
çıkıyor ve güneşin ışıklarından en azından fotoğraf çekecek bir açı bulup bu
zorlu gelişi pozluyoruz.
Derken korktuğum oluyor geri
dönüşe geçiyoruz. Bu arada Agnés ve ben önde ilerlerken Murat’dan kopuyorum.
Grup ikiye bölünüyor, karşıdan gelen başka bir ekiple mağaranın içinde
sıkışıyoruz... Bir ara tuhaf bağrışmalar, çığlıklar ve inip kalkan suyun
üzerinde kendimi “susun artık” diye bağırırken buluyorum. Murat’ı iyice gözden
kaybediyorum, grubun parçalanan kısmında ben sonuncuyum. Hareket etmekte
zorlanıyorum çünkü karşıdan gelen grup bizi iyice kenarı sıkıştırdı. İtmeye
çalışıyorum insanları, üstüme üstüme geliyorlar. Diğer yandan aklım Murat’da.
Sıkıntılı ve köşede sıkışmış
halimi farkeden Agnés elimden tutup beni çekmeye başlıyor ve mağaranın sonuna
kadar elimi bırakmıyor. Minnettarım ona, beni nasıl bir sıkıntıdan kurtardı...
Derken gün ışığı tekrar görünüyor. Sıra sıra duvar gibi dizilmiş botlar büyük
tekneler çirkinliği arasında uzaklarda kendine yer bulmuş kaz yeşili mazot
kokulu botumuza yüzüyoruz.
Murat arkada kalmış çünkü grubun
arkada kalan yaklaşık 10 kişilik ekibi onun sırtına tutunmuş durumda! Sonunda
ışığı kendi önünü bile aydınlatmayan tur rehberimiz ortaya çıkıyor, kendisine Ocean
Bag zimmetlenen personeller muhabbet ede ede bota gidiyorlar. Zavallı Murat, 10
kişilik ekibi bota kadar çekmeye devam ediyor.
Hiç ama hiç beğenmediğim Emerald
Cave hakkında unutamayacağım; Agnés’in elimi tutup beni çekip mağaradan
çıkarması. Belki Songkran yoğunluğu burayı bu kadar sevimsiz hale getirmişti
ama bir daha asla gitmeyeceğim bir yer olarak listeme yazdım!
Koh Kradan
Bu gezinin en güzel durağı Koh Kradan’dı. Öğle yemeği de bu adada
yeniyor. Beyaz kumlar, mavi deniz, insana Emrald Cave sonrası cennet gibi
görünüyor. Kumların üzerine yayılıp gezi arkadaşlarımızla yemeğimizi yiyip,
kendimizi güzel sulara bırakıyoruz. Ne yazık ki bu ada çok çok kalabalık ve
tahribi başlamış. Otel amaçlı çirkin binalar yapılmış bile. Botlar, tekneler o
kadar fazla sayıda ki yüzmek için sakin bir yere ulaşmak için oldukça ileri
yürümemiz gerekti.
Koh Kradan |
Bir süre sonra artık botun gidiş
saatini kaçırma endişesini de hissetmemeye başladım. Bizim bottan toplam 8 kişi
bulunduğumuz sahilde yüzmekteydik; bizi bırakıp gitme şansları olamazdı.
Üstelik hala Emrald Cave hayal kırıklığımı atamamıştım, arayıp bizi bulurlar
nasıl olsa diye düşündüm. Neyse ki bu sefer yanılmamıştım!
Efe'nin 2 saatlik arkadaşı hermit yengeç |
Koh Kradan'ın en popüler noktası, romantik salıncak |
Koh Lanta’ya geri dönerken şnorkelle deniz altına seyir için iki farklı adada daha durduk. Bunlar Koh Chuek ve Koh Ngai adacıklarıydı. Çok keyif alamadım çünkü denizin ortasında, dalgalar arasında sanki yolda giderken duruvermiş gibiydik. Deniz aynı deniz, ancak deniz altı çok bulanık ve mercanlar çok daha tahrip olmuş durumdaydı. Hiç rahat edemedim ve pek keyif almadım. Her iki noktada da suya girmemle çıkmam bir oldu.
Günün son durağında şnorkeli geldi! |
Gerek Songkran kalabalığı,
gerekse mecburen seçtiğimiz LantaGardenHill tur şirketinin yanlış duruş
noktaları seçmesi, gerekse gün boyu soluduğumuz mazot kokusundan başımızın bir
dünya olması nedenlerini yanyana sıralarsak biraz şanssız, Koh Rok gezimize
kıyasla çok çok daha az verimli bir gündü.
Bu gezi bize 4 arkadaş
kazandırdı. Akşam yemeğinde Agnés, Bernard, Lea ve Remi ile artık bizim
restoran haline gelen Mr.Wee Pizzeria’da yemekte biraraya geldik. Bu sayede
LantaGardenHill’i bir parça affettim diyebilirim.
Çok keyifli bir akşam geçirdik.
Hepimizin şu anda bu adada olmamızın farklı bir hikayesi vardı, geldiğimiz
yerler, yaşadığımız hayatlar çok farklıydı. Ciğerlerimiz gün içinde soluduğumuz
mazot kokusundan arınmış, vücut organlarımız sallantıdan kurtulup yerlerine
geri dönmüş ve sakinleşmiş şekilde Chang biralarımızı “speed boat dostluğuna”
kaldırdık.
Lea ve Remi tatillerini
tamamlayıp 10 gün içinde Fransa’ya geri döndüler. Agnés ve Bernard’ın hayat
biçimleri ise alıştığımızın çok dışındaydı. Onlar için gezmek bir sürelik bir
olay değil, artık bir hayat biçimiydi.
Onların hikayesi bir sonraki
yazının konusu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder