8 Mayıs 2016 Pazar

Koh Lanta (2) - Koh Rok ve 4 Islands Gezileri


Koh Rok

Koh Rok, şnorkelle mercanları izlemek


Hayatta isteklerimize ulaşmak için mutlaka bir mücadeleden geçmemiz, bir çaba sarf etmemiz veya bazı bedelleri ödememiz şart!” Koh Lanta açıklarından Koh Rok’a doğru heybetli dalgalar arasında geçen çalkantılı bot yolculuğumuzda aklımdan  sürekli bu düşünceyi geçiriyorum.  

Bize 3,5 yıldır “ev” olan dünyanın bir köşesinde, Andaman denizinin ortasında yaklaşık 30 kişilik bir botta kendimi dünyada minicik bir nokta, hayatımı bir oyuncak kutusuna sıkıştırılmış basit bir kurmalı oyuncak gibi gösteriyor bana.  Dalgalar bizi sağdan sola her atışında hafif bir tedirginlik var içimde, bottaki diğer yolculardan gelen kesik çığlıklar da bu tedirginliğin seviyesini artırıyor bazı anlarda... Ancak kocaman denizin ortasında varacağım kara parçasının “oyuncak kutusu” hissimi bir süre daha devam ettirecek olması, göreceğim güzelliklere kendimi kaptırıp dünyanın kalan heybetli kısmından bir süre tamamen uzaklaşacak olmanın tuhaf çekiciliği tedirginliğimden ağır basıyor.

Sinthongchai çılgın Honda motorlarıyla hizmetinizde! Vınnn...  

1,5 saat sonra arkamızdaki kara parçası artık göremez oluyor. Şiddetlenen dalgalar daha da açıklara gittiğimizin işareti. İleri baktığımda da bir kara parçası görmüyorum. Korkmuyorum, tersine daha uzağa, daha da uzağa gitmek istiyorum. Botta sıralanan insanlara takılıyor gözlerim kimi zaman, çoğunun gözleri kapalı... Düşüncelere değil, hayallere dalmış gibi geliyor herkes. İnsanın gülerken ve ağlarken yüzünün çok benzer şekiller aldığı söylenir; insanlar tedirgin mi yoksa huzurdan gülümseme benzeri bir ifade mi var yüzlerinde karar veremiyorum. Gözlerin kapalı olması hayallere dalmış olmalarından mı yoksa denizin ortasında bir nokta olduğumuz anlara şahitlik etmemek için verilen bilinçsiz bir hareket mi?


Denizin ortasında bir yerlerde

Efe’ye gözüm takılıyor. Gözleri açık ama tepkisiz. Korkmadığı kesin olarak anlaşılıyor ama sanki burada değil. Büyük olasılıkla Minecraft düşünüyor!

Onun yaşlarında denizde olmaktan ne kadar korktuğumu hatırlıyorum. Bir süre İstanbul’da şehir hatları vapuruna bile binemezdim. Bu konuda oğlumun benden daha ileride olduğu görmek hoşuma gidiyor. Korkmasın hayatta hiçbir şeyden, korkuları olsa bile üstüne gitsin, kaçmasın. Bu arada şimdiki “ben”i 8 yaşlarımdaki halimle kıyasladığımda kendimi de tebrik ediyorum, baya bir gelişme sağlamışım.

Etrafımla ilgilenip zamanda gel-git yaparken önümüzde küçük bir kara parçasının belirmesi beni bottaki küçük dünyamıza geri döndürüyor. Dalgalar da hafifliyor, motorlar yavaşlıyor... Bu, yaklaşık 30 km.’lik yolculuğumuzun bittiğinin habercisi.

Koh Rok açıklarından

Koh Rok, Koh Rok Yai (iç ada) ve Koh Rok Noi (dış ada) olmak üzere iki küçük kardeş adanın birlikteliğinden oluşuyor. Koh Rok, Mu Koh Lanta Doğal Parkı’nın bir parçası. İki kardeş ada arasında yaklaşık 200 m. kadar mesafe var.
İşte, diğer günübirlik turlar gibi biz de bu iki ada arasında yer alan mercan kayalarına şnorkelle gözlemimizi yapmak üzere kendimizi bu muhteşem denize bıraktık.
Şnorkeli hiç sevmem, o tuhaf aparatla korkunç göründüğümü biliyorum ama bugün umurumda değil! Dahası deniz altına çok yakından şahit olmak beni biraz tedirgin eder diye umuyordum ama ne tedirginliği; birazdan göreceğim güzellikleri meraktan deli oluyorum!


Kafamı suya daldırmamla aşağıda bir cennetle karşılaşıyorum. Öylesine net ki, en ufak bir zerre yok aramızda deniz altındaki dünya ile. Yukarıdakinden apayrı bir hayat var burada. Alem 7 katsa, şimdi bu katlardan birine bakıyorum, duyuyorum. Kafamı sudan dışarı çıkardığımda başka görüntüler, sesler, güzellikler; suya daldırmamla yukarıdakinden tamamen bağımsız gibi görünen kendi içinde başka bir dünya, oradan oraya koşturan renkleri hayran bırakacak kadar güzel balıkların günlük telaşları, mercanların muhteşem görüntüsü... İki dünya arasında hızlı hızlı geçiş yapıyorum, şu sağa sola hareket ettirdiğimizde farklı resim gösteren cips paketinden çıkan hediye plakalar gibi!  Kafamı ne yöne çevireceğimi şaşırmış durumdayım. Oradan oraya kafamı sudan kaldırmadan yüzüyorum, gittiğim yeri bilmiyorum, bir balığın peşine takılıyorum ve turluyorum. 1-2 dakika olsun onun gibi olmak istiyorum, onun hayatına tanıklık etmek, onun gibi kırt kırt mercanları kemirmek ve hop sağdan sola dönerken hafızayı sıfırlamak!

Tanrı’nın varlığına olan inancım kuvvetleniyor, bu kadar güzellik, bu ahenkle ve bu düzenle nasıl da ustaca yaratılmış... Tanıklık edebildiğim için çok mutluyum.

Crown of Thoms Starfish

Murat ve ben zaman zaman gördüğümüz balıkları, deniz yıldızlarını, diğer çeşit çeşit deniz canlısını denizin altında birbirimize tuhaf işaretlerle anlatmaya çalışıyoruz, sonra başka güzelliklerin arkasından giderken kendimizi unutuyoruz. Efe, yaklaşık 2 dakika suda kaldıktan sonra çıkıyor. Aklından geçenleri biliyorum, Hungry Shark oyunundaki sahneleri düşünüyor! Ancak suda kaldığı kısacık zamanda dev yengeç ve kendi koyduğu isimle arı balıkları (tigerfish) gördüğünü söyleyip duruyor. Bir de biz bottan uzaklaşırsak avaz avaz bağırıyor uzaklaşmamamız için!

Tigerfish istilası

Öğle yemeği için Ko Rok Nai’de bulunan Koh Rok plajına çıkarıyor bizi botumuz. Acıktığımın farkına bile varmış değilim, sadece büyülenmiş durumdayım.  Tüm botlar aynı saatlerde bu plajda sıralanıyor, her bot şirketi kumlar üzerine kendisine ait  bir masa kuruyor, üstüne Tay mutfağından yemekler (soslu tavuk, kızarmış baget, sote sebze, karpuz, ananas ve tabi ki yapışık pirinç-steem rice- değişmeyen menü) ve içecekler sıralıyor. Sahilde birkaç  tahta piknik masası var ancak kimsenin masa aradığı yok. Yemeğini hepimizden önce alan Efe bir ağaç kökünde bulduğu yerden o kadar memnun ki, bizi de hemen yanına çağırıyor, “masaya gerek yok, buraya gelin” diye sesleniyor. Üstümüzden sular süzülürken, ödül oyununda kazanmış takım edasıyla afiyetle yemeklerimizi yiyoruz. Soğuk karpuz ve ananas için ikinci tur yapıyoruz hatta.


Efe'nin yemek mutluluğu

Açken sen sen değilsin!

Kumlar öylesine beyaz ki, sanki kar yağmış, üstüne turkuvaz sulardan örtü yapılmış. Sanırım şimdiye kadar yüzdüğüm en muhteşem, en keyifli denizlerden birindeyim. İki kardeş adanın arasında kalan bu plaj dalgalara karşı korunaklı ve yüzmek büyük bir keyif. Biraz açılınca yine mercan kemiren renkli balıkların büyülü dünyası sizi bekliyor.  

Nemolar kendilerini Finding Nemo filmi setinde zannederken

Tayland’da yaptığımız ada seyahatlerinin hepsinden farklı burası. Bir kere aşırı kalabalık değil, diğer adalar kadar tahrip edilmiş de değil. Ancak 2015 yılından beri adada bungalov ve çadırlarda (Koh Rok plajı ardında) konaklama başlamış. Umarım  konaklama tutkusu bu gizli cennetin tahribinin başlangıcı olmaz.  Koh Rok’un Tayland’daki benzerleri arasında en iyi korunmuş olanlardan biri olduğu ve en net mercan kayaları görüntüleri verdiği yorumları haklı olsa gerek.

Adada görülen dev kertenkeleler (monitor lizard) Tayland’da görülen türlerin içinde en büyükleri. Ancak kendimizi denizin güzelliğine kaptırınca denizden çıkıp dev kertenkele aramaya zamanımız kalmadı. Siz de göremezseniz üzülmeyin, Bangkok’da Lumpini Park’da bir boy küçükleri her daim sahipsiz kedi köpekler gibi dolaşmakta, bu adreste görüşürsünüz.

Deniz insanı mutlu eder

Zaman o kadar büyülü ve hızlı geçiyor ki, botumuza herkesin bindiği haberini aldığımızda hala denizdeyiz. Adada daha bir fotoğraf bile çekememişiz, böyle gidemeyiz! “Cennetteyim selfie”si yapmadan buradan gitmek, tüm sosyal paylaşım ağlarına yapılacak büyük bir saygısızlık olur!

Botu kaçırmak pahasına foto


4 Islanads (4 adalar) Turu – Koh Chuek, Koh Mook(Emerald Cave), Koh Ngai, Koh Kradan


Koh Rok’un büyüleyici güzelliğinden yola çıkarak aynı beklenti ile 4 Adalar tarafını da görmek istedik. Bu arada Songkran tatili başlamış, etraf biraz kalabalıklaşmıştı. Koh Rok turunu yaptığımız ve çok memnun kaldığımız seyahat şirketi olan Koh Sinthongchai’de hiç yer yoktu, biz de Lanta GardenHill Tours firmasından yer ayırttık.


Ertesi sabah, her zaman günlük gezi teknelerinin geliş saatinde bizi Long Beach’den almaya geldi botumuz. Biraz hayal kırıklığı; daha küçük, daha eski bir bot. Üstelik bu firmanın Koh Rok’a gittiğimiz Sinthongchai firmasından daha köklü bir firma olduğundan bahsedilmişti!

Botlara sahilden binmek, dalga varsa hiç kolay değil 

Her iki gezi ve Krabi'ye geri dönüş içim minivan biletlerimizi Khun Pakarang'dan aldık. Sahilde küçük bir satış ofisi ve bakkal kıvamında bir marketi var. Tur biletlerini oteller yerine küçük satış ofislerinden almak biraz daha hesaplı hatta pazarlık da mümkün. Khun Pakarang da diğer adalılar gibi yılın 6 ayı çalışıyor diğer yarısında ise evi ile ilgileniyormuş...  

Khun Pakarang, denizde karada havada yanımızda!


Neyse, fazla sorun etmiyoruz, ancak botta korkunç bir mazot kokusu var, belli ki bir yerlerden kaçak var. Diğer birkaç koydan daha yolcuları toplayarak yola koyuluyoruz.

Denizden Koh Lanta'nın güney sahilleri görünümü

Öğleden sonra denizin dalgalanacağı gerekçesiyle güzergahın biraz değiştiği bildiriliyor yolculara, “safety first” diyorlar ama gerekçenin doğruluğundan şüphe etmekteyiz çünkü bir koyda gelecek yolcuları çok uzun süre beklediğimiz için  programın 35 dakika gerisindeyiz. Bariz şekilde acale durumundayız...

Ah bizim canavar Honda motorlu Sinthongchai botumuz olsa, durum böyle mi olurdu? İnip Koh Rok’a gitmek istiyoruz, biraz keyifsiziz.

Program değişikliği neticesinde ilk durak Koh Mook, Emerald Cave (Zümrüt Mağarası) oluyor.  Burayı daha geçen seneden merak ediyordum, hadi olumsuz halimi üstümden atıp heyecanlanıyım diyorum, hafif öksürüyorum ki ciğerlerime dolan yoğun mazot kokusundan kurtulayım.

Her yer botlarla, kalabalık insan gruplarını getirmiş eski teknelerle ve uzun kuyruk botlarla (long tail boat) dolu.  Korkunç bir kalabalık var, görüntü hiç çekici değil. Teknelerden inen insanların hemen hepsinde can yelekleri, her grup kendi arasında sıraya girip birbirine tutunuyor. İstikamet, ucunda bizi sadece yüzerek ulaşılan zümrüt havuza(!!!) ulaşmak üzere geçilecek 85m.’lik mağara. Yaklaşık 40-45 kişi tek sıra birbirimize tutunarak içeri yüzüyoruz. Daha doğrusu öndeki birkaç kişi yüzüyor, arkadakiler yüzenlere tutunup kendini çektiriyor. İçerisi çok karanlık, rehberimiz başına madenci ışıklarından geçirmiş ama kendi önünü bile aydınlatmıyor. Bir de büyük boy Ocean Bag’in içine herkes telefon, fotoğraf makinası hatta Ipad’lerini koymuşlar, tekneden bir başka görevli de o torbayı itekliyor! 

Mahşer yeri sanki, ne işimiz var burada bu karmaşanın içinde? Sabahtan beri yaşanan aksilikleri ve gecikmeleri de ekleyince artık olumlu düşüncelerimi koruyamıyorum. Keşke bir kere daha Koh Rok’a gitseydik, çok pişmanım L Dar mağaranın içinde hem içeri ilerleyenler, hem de dışarı çıkmaya çalışanlar aynı yerden geçiyor. Diğer yandan dalgalar suları hareket ettirdikçe çığlıklar birbirine karışıyor. Su mağranın duvarlarına doğru beni itiyor ve ayağım yere değiyor. Üzerimdeki can yeleği çok rahatsız, nefes bile alamıyorum. Keşke giymeseydim! Yere basmamalıyım çünkü kayalar çok keskin. İçime daral geldi, burdan bir an önce kurtulmak istiyorum. İyi ki Efe botta kaldı, şu andaki tek tesellim bu!

Çıkma ihtimalimiz olmasa da güneşi, ışığı görmek nefes aldırıyor

Derken çok şükür ışık görünüyor. Mahşeri kalabalık mağaranın daracık bir alana açılan bu ucuna gelmekten mutlu görünüyor. Peki nerede zümrüt rengi su hikayesi, su bile kalmamış ki bu uçta, resmen karaya vurduk! Emerald Cave bu muymuş yani, geçen seneden beri içimde olan merak büyük bir hüsranla sonuçlanıyor. Etrafımız kayalıklarla çevrili, buradan gerçekten mağaradan geçmekten başka çıkış yok! Gökyüzüne bakan açıklıktan güneşi görmek güzel de aklım geri dönüşte.

Zümrütleri çalınmış gibi görünen Zümrüt HHavuzu!


LantaGandenHill arkadaşlığı...

Bu zorlu geçişin ardından aynı botta karşılıklı oturduğumuz Fransız bir çiftle (Agnés ve Bernard) konuşmaya başlıyoruz. Onlar da biraz hoşnutsuz yaşadığımız düzensizlikten. Yine de Ocean Bag içinde büyük özenle taşınan telefonlar, fotoğraf makinaları ortaya çıkıyor ve güneşin ışıklarından en azından fotoğraf çekecek bir açı bulup bu zorlu gelişi pozluyoruz.     

Derken korktuğum oluyor geri dönüşe geçiyoruz. Bu arada Agnés ve ben önde ilerlerken Murat’dan kopuyorum. Grup ikiye bölünüyor, karşıdan gelen başka bir ekiple mağaranın içinde sıkışıyoruz... Bir ara tuhaf bağrışmalar, çığlıklar ve inip kalkan suyun üzerinde kendimi “susun artık” diye bağırırken buluyorum. Murat’ı iyice gözden kaybediyorum, grubun parçalanan kısmında ben sonuncuyum. Hareket etmekte zorlanıyorum çünkü karşıdan gelen grup bizi iyice kenarı sıkıştırdı. İtmeye çalışıyorum insanları, üstüme üstüme geliyorlar. Diğer yandan aklım Murat’da.

Sıkıntılı ve köşede sıkışmış halimi farkeden Agnés elimden tutup beni çekmeye başlıyor ve mağaranın sonuna kadar elimi bırakmıyor. Minnettarım ona, beni nasıl bir sıkıntıdan kurtardı... Derken gün ışığı tekrar görünüyor. Sıra sıra duvar gibi dizilmiş botlar büyük tekneler çirkinliği arasında uzaklarda kendine yer bulmuş kaz yeşili mazot kokulu botumuza yüzüyoruz.

Murat arkada kalmış çünkü grubun arkada kalan yaklaşık 10 kişilik ekibi onun sırtına tutunmuş durumda! Sonunda ışığı kendi önünü bile aydınlatmayan tur rehberimiz ortaya çıkıyor, kendisine Ocean Bag zimmetlenen personeller muhabbet ede ede bota gidiyorlar. Zavallı Murat, 10 kişilik ekibi bota kadar çekmeye devam ediyor.

Hiç ama hiç beğenmediğim Emerald Cave hakkında unutamayacağım; Agnés’in elimi tutup beni çekip mağaradan çıkarması. Belki Songkran yoğunluğu burayı bu kadar sevimsiz hale getirmişti ama bir daha asla gitmeyeceğim bir yer olarak listeme yazdım!

Koh Kradan
Bu gezinin en güzel durağı Koh Kradan’dı. Öğle yemeği de bu adada yeniyor. Beyaz kumlar, mavi deniz, insana Emrald Cave sonrası cennet gibi görünüyor. Kumların üzerine yayılıp gezi arkadaşlarımızla yemeğimizi yiyip, kendimizi güzel sulara bırakıyoruz. Ne yazık ki bu ada çok çok kalabalık ve tahribi başlamış. Otel amaçlı çirkin binalar yapılmış bile. Botlar, tekneler o kadar fazla sayıda ki yüzmek için sakin bir yere ulaşmak için oldukça ileri yürümemiz gerekti.

Koh Kradan

Bir süre sonra artık botun gidiş saatini kaçırma endişesini de hissetmemeye başladım. Bizim bottan toplam 8 kişi bulunduğumuz sahilde yüzmekteydik; bizi bırakıp gitme şansları olamazdı. Üstelik hala Emrald Cave hayal kırıklığımı atamamıştım, arayıp bizi bulurlar nasıl olsa diye düşündüm. Neyse ki bu sefer yanılmamıştım! 

Efe'nin 2 saatlik arkadaşı hermit yengeç

Koh Kradan'ın en popüler noktası, romantik salıncak

Koh Lanta’ya geri dönerken şnorkelle deniz altına seyir için iki farklı adada daha durduk. Bunlar Koh Chuek ve Koh Ngai adacıklarıydı. Çok keyif alamadım çünkü denizin ortasında, dalgalar arasında sanki yolda giderken duruvermiş gibiydik. Deniz aynı deniz, ancak deniz altı çok bulanık ve mercanlar çok daha tahrip olmuş durumdaydı. Hiç rahat edemedim ve pek keyif almadım. Her iki noktada da suya girmemle çıkmam bir oldu.

Günün son durağında şnorkeli geldi!

Gerek Songkran kalabalığı, gerekse mecburen seçtiğimiz LantaGardenHill tur şirketinin yanlış duruş noktaları seçmesi, gerekse gün boyu soluduğumuz mazot kokusundan başımızın bir dünya olması nedenlerini yanyana sıralarsak biraz şanssız, Koh Rok gezimize kıyasla çok çok daha az verimli bir gündü.

Bu gezi bize 4 arkadaş kazandırdı. Akşam yemeğinde Agnés, Bernard, Lea ve Remi ile artık bizim restoran haline gelen Mr.Wee Pizzeria’da yemekte biraraya geldik. Bu sayede LantaGardenHill’i bir parça affettim diyebilirim.


Çok keyifli bir akşam geçirdik. Hepimizin şu anda bu adada olmamızın farklı bir hikayesi vardı, geldiğimiz yerler, yaşadığımız hayatlar çok farklıydı. Ciğerlerimiz gün içinde soluduğumuz mazot kokusundan arınmış, vücut organlarımız sallantıdan kurtulup yerlerine geri dönmüş ve sakinleşmiş şekilde Chang biralarımızı “speed boat dostluğuna” kaldırdık.


Lea ve Remi tatillerini tamamlayıp 10 gün içinde Fransa’ya geri döndüler. Agnés ve Bernard’ın hayat biçimleri ise alıştığımızın çok dışındaydı. Onlar için gezmek bir sürelik bir olay değil, artık bir hayat biçimiydi.

Onların hikayesi bir sonraki yazının konusu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder