6 Eylül 2010 Pazartesi

Evim Dediğin Yer


Dünya'da uçak piste değdiği anda alkışlayan tek milletin Türkler olduğu söylenir, bilmiyorum doğru mudur. 14 Ağustos'ta, Paris-İstanbul uçağı piste değdiğinde çılgın bir alkış kopararak diğer yolcuların da kendisine katılması ile uçağı alkış korosuna çeviren oğlum Efe'den başkası değildi. Ya üzerimizde tepinmekten sıkıldığı uçuşun bitmesini kutladı ya da damarlarındaki kanın gereğine uygun hareket etti. Alkış serüvenini aynen İstanbul-İzmir uçağına da taşıdı.

Kendi ülkemde "tatilde" olmak, kendi kendime şaka yapmak gibi geldi ilk günlerde, oyun gibi... 45 dereceleri bulan sıcaktan kendimden geçtiğim için mi yoksa özlemden midir bilmem, ilk birkaç gün ayaklarım yere basmadan yürüdüm sanki sokaklarda. Uçar gibiydim. Ege'nin masmavi sularında serinleyince ve iyot kokusunu ciğerlerime çekince gözlerimi açmaya başladım.

İzmir /Özdere'ye 15 km uzaklıktaki Maydanos Koyu, Efe ve Sarp'ın bağrışmalarını, mutluluk çığlıklarını dinledi 14 gün boyunca. Sabah 7:00'lerden akşam 10:00'lara kadar... Denizde geçirdiğimiz zamanlarda koydaki kediler bile "oh sakiniz, yoklar" demiştir şüphesiz. Apartman hayatına gözlerini açan ve aynı doğrultuda yaşamını sürdüren Efe için babaanne ve dedesinin evlerinin güzel bahçesinde koşuşturmak, sürekli üstünü başını ıslatmak, gece yarısına kadar hamakta uyumak ne kadar büyük bir özgürlük ve keyifti...

Şirince Köyü'nün kendine has sokaklarında dolaşmak, Meryem Ana'nın Evi'ne konuk olmak, Konak Pier'den güneşin batışını izlemek, Hatay pazarında dört dönmek, Özdere Askeri Kampı'nın sadık günübirlikçileri olmak... İki güzel ve yaramaz çocuğa rağmen ancak bu kadar dolaşabildik. Çeşme ve Foça'ya gitme hayallerimizi bir sonraki yaza erteledik.

Aklımda, arabanın canımdan yüzüme vuran sıcak rüzgar, denizin kokusu, kumların yumuşaklığı, mıcır dökülmüş yolların sesi kaldı.

Uçağın tekerlekleri tekrar piste değdiğinde artık evimdeydim. Benim şu andaki gerçekliğimin burası, kendi ülkemin "tatil" anlamını kazandığını ancak geri gelince hissedebildim. O havalarda dolaşan ayaklarım artık tamamen yerdeydi.

Yere indik, Versay'daki hayatın içine karıştık, yakın gelecekle ilgili planlar, sorumluluklar bir saat gibi aksamadan ve hemen çalışmaya başladı... Diğer yandan içimden bir ses bana şunu tekrarlıyor. "Özlem, giderildikçe artan, nankör bir duygu..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder