Zaman biraz daha ilerlediğinde, Konutkent'teki evimizde de - eskiden kalan bir endişe ile olsa gerek - olabildiğince erken kalkmaya çalışırdım bayram sabahlarında. "Bayrama yakışır" giyinip annemlere kahvaltıya giderdik önce. Yine her ayrıntısıyla hazır bir sofra, bruch gibi bir menü... Son olarak tatlı, annemin tiryakisi olduğu Türk kahvesi eşliğinde geldiğinde saatler öğleni geçmiş olurdu zaten. Oradan diğer annemlere (Murat'ın ailesine), yine börekler, sarmalar, likör eşliğinde bir tur daha Türk kahvesi, tatlılar... Ve babaannemlerde, ailenin uzun zaman göremediğimiz bireylerini de görme fırsatı bularak sonlandırdığımız bir gün. Her bayramın en azından ilk gününü böyle geçirirdik.
Bu akşam Murat, ben ve Efe'den ibaret 3 kişilik mütevazi bayram yemeğimizde, bu yakın geçmişteki bayramları hatırladık. Geçen seneyi mesela, daha 11 ay 20 gün öncesini... Bugün, masanın başında giyinip süslenip oturmuş sadece 3 kişi kalmıştık. Tuhaf bir burukluk. Yeni hayatımıza başlamamızdan bu yana en tuhaf hissettiğimiz akşam oldu.
Biz bu geleneklerden hala keyif alanlardanız. Uzaklarda bayramlar her ne kadar sıradan birer gün gibi görünse de, bu günlere alıştığımız o anlamı elimizden geldiğince biz vermeye çalışıyoruz. En geniş halimizle birarada olamamanın burukluğunu hissetsek de bunu bir yana bırakıp, oğlumuz da bizim bayramlarda yaşadığımız çocukça keyfi yaşayabilsin diye kendimizce bir fark yaratmaya gayret ediyoruz.
Ah bir de fırınım gelse, oğlumu bir sonraki bayram sabahında börek kokusuyla uyandırmaya sözüm olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder