18 Nisan 2012 Çarşamba

Uzaklar, çok uzaklar...


 Başka hayatlar, bize benzemeyen yüzler, başka coğrafyalar düşünceleri hafifletir, başka türlü düşündürür, merak ettirir. Yaklaşık 10 gündür merak etme, gözlem yapma, anlamaya çalışma, anlamasak bile kabul etme gibi durumları yaşamayı büyük bir keyifle sürdürüyoruz.

Patong yolunda
Bu enteresan ülkede bu dönemde bulunarak iki kere yeni yıl kutlamanın ayrıcalığını yaşadık! 13-15 Nisan arasında bir festival havasında yeni yıl kutlanıyor. Geleneksel olarak yeni yılda herkes birbirini kova kova sularla, daha kibarcası su tabancalarıyla ıslatıyor... Islanma ve ıslatma festivali. Tabi Taylandlılar için bu etkinliği bir de manevi boyutu var. Bir nevi saygı göstergesi, kutsanma. Islanmak ve ıslatmak için herkes sokaklarda! Hava o kadar sıcak ve bunaltıcı ki, ıslatanlara kızmak mümkün değil. Yine de biz keskin manevralarla ıslanmadan bu birkaç günü tamamladık.

Eğlenceleri görülmeye değerdi
Kova kova sularla serinlemek yerine, kendimizi turkuvaz denizine bırakmak üzere Phuket'e doğru yola koyulduk. Tayland için yeni yılın ilk günü ordaydık. Gidişimizin birkaç gün öncesinde Endonezya'da meydana gelen deprem acaba tshunami yaratır mı, gitmemeli miyiz derken, Bangkok'dan ayrılmadan birkaç saat önce riskin bittiği haberine güvenip ayrıldık. Gerçi Bangkok Türk Büyükelçiliği o bölgeye gidilmesinin riskli olduğu mesajını uzunca bir süre sitesinden kaldırmadı. Sanırım sadece temkinli olmak için bu mesajı yayımladılar risk gerçekten çok ciddi olsa elçiliği defalarca kez aramalarımıza cevap verecek birisi olurdu diye düşündük !!


Phuket'e yaklaşırken
Küçük küçük kaya adacıkların ve engebeli tepelerin arasından döne döne alçalırken manzara o kadar güzeldi ki, her anı zihnime kazımak istedim. Tatil günü olması sebebiyle havaalanında taksi bulmak için birkaç kez aşağı-yukarı yürüdüysek de 1 saat içinde kendimizi Patong Beach'deki otelimiz B-Lay Tong'da bulduk. Tabi sayamadığım kadar çok ıslatma ekibinin arasından geçerek, ama kuru kalarak :)

Patong Beach
Otel beklentimizin hayli üstündeydi, deniz hemen önümüzdeydi. Sıcacık denizde saatlerce kalırken istakoz kıvamına geldiğimizi anladığımızda artık çok geçti! Biz burada, Efe'cik Ankara'da hepimiz ateşler içinde yanıyorduk. Güneş yanıklarının her acısında oğlumun daha çok yanında olmak istiyordum. Nasıl bir ruh haliyse, çözemedim.
Otel B-Lay Tong
www.
Phuket-adventures'a ait gümbür gümbür giden 'speedboat'umuz
www.phuket-adventures.com

Etrafımız bu kadar güzel adacıkla çevriliyken en azından birkaç tanesini görmeliyiz dedik. 'Speedboat' mu 'cruise' mü derken Murat'ın isteği doğrultusunda speedboat seçtik, Kho Phi Phi ve birkaç küçük adacığa uğramak, denizin tadını çıkarmak üzere, 3 motorlu botumuzla gümbür gümbür denizde ilerlemeye başladık. Botun avantajı çok çabuk inip-binmek. 20 kişi, hemen toparlanıp yola devam edilebiliyor.

Bu tip gezilerle ilgili internette pek çok olumsuz yorumla karşılaşmıştık ama biz çok keyifli bir gün geçirdik. Evet, bu bölgedeki ada turları öyle kişiye özel türde turlar değil, kitle turizmi, botlara veya gemilere doluşup gidiyorsun. Ama keyifli, yapmaya değer. Kho Phi Phi turu için en çok Leonardo Di Caprio'nun oynadığı 2000 yapımı 'Beach' filminin çekildiği ve yine 'Lost' dizisinin bir veya birkaç bölümünün çekildiği Maya Adası'nın reklamını yapıyorlar. Filmdeki o nadide, el değmemiş adayı göreceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz, her yeri botlar kaplamış, denize bile girecek yer yok. Biz de orada girmedik denize, çok problem değil.
Maya Beach'de...

Adanın içindeki jungle tadındaki orman çok hoş, orada biraz yürüdük, serinledik. Seyretmek bile güzel... Diğer koylarda bol bol denize girilebiliyor, şnorkelle rengarenk balıklara ellerinizle ekmek, muz yediriyorsunuz. Bu da bize gayet keyifli geldi, akvaryumdasın ve yüzlerce balık ellerine saldırıyor! Yemek yemek üzere küçücük bir adaya indik ki orası da aynı şekilde çok hoştu. Yemekler idare ederdi, doymaya yeter :) Haritada bile görünmeyen bir adada yemek bulmuşsun, yeyip izleyeceksin etrafındaki güzellikleri. Acı da olsa çay bile vardı.


Acun beni de Survivor'a al...










Maymun adası dedikleri adaya vardığımızda tabi ki maymunları göremedik! Maymunlar tatile gitmiş, açıklama buydu :) Bu açıklamayı hep tekrarladıklarını okumuştum, bir de kulaklarımla duymuş oldum. 'Sorry, monkies are on holiday!' So we are...

Neyse, hadi meyve yiyip yeni adaya doğru yola koyulalım. Botta ikram ettikleri meyveler yandığımız için mi o kadar lezzetli geldi bilmiyorum ama çok güzellerdi. İlk gün yanıklardan aldığımız dersle ikinci gün pehlivanlar gibi kremlendik. Buna rağmen güneş o kadar kavurucuydu ki, kaçmak mümkün değildi. Olsun, botun rüzgarıyla dengeledik bir şekilde. Son olarak yine adını bile unuttuğum minicik bir adaya indik. Burada şezlonglar var, şirketten, kira parası vermiyorsun! Orada 45 dakika kadar oturduk... Bize çok iyi geldi bu son ada, adeta günün tatlı yorgunluğunu attık. Dünyanın bir ucunda küçücük bir adada, huzur vardı, sakinlik vardı, bizi içinde döndüren bir çark yoktu etrafımızda. Adada sınırlı bir alan ama etrafımızı saran denizde sonsuz bir özgürlük vardı.

Daha botta inerken seslenip şip-şak fotoğrafını çekiyolar. Birazdan yanına getiriyorlar. Genç bir çocuk Murat ve beni en şaşkın halimizde yakaladığı bir pozu getirdi bize verdi. Evet, bazen yerel satıcılar turistleri rahat bırakmıyor, hatta çok ısrarcı olanları da var. Ama biz orada rahat içinde yatarken o adaların kendi insanları bize hizmet ediyor, çalışıp üç-beş kuruş kazanmaya çalışıyor. Böyle düşününce üzülüyorsun hatta suçlu hissediyorsun kendini. Çocuk o kadar saf ve masum bakıyordu ki dayanamadım ve aldım fotoğrafı. Çevçevesini bile verdi ! Uzun zaman sonra ilk kez dijital ortamda kalmayıp elimde tuttuğum bir fotoğrafım oldu. Sağol masum çocuk, sayende.

Motorların gümbürtüsü eşliğinde yağmur hafifçe çiselerken başladığımız noktaya geri döndük. Birkaç ufak ikram da karada yapan tur şirketinin (phuketadventures) çeşitli adalardan gelen yüzlerce turisti otellerine götürmek üzere bekleyen minibüslerinden bizim otelimize ait olana binerek günü tamamladık. Yanıklar ve yorgunluk bizi erkenden uyutmuştu. Gece o kadar çok gök gürledi ve yağmur yağdı ki, birkaç kez gürültüye uyandık. Yağmur yağsa da hava soğmuyor, serinlemiş gibi oluyorsun ama sonrasında bastıran nem daha da bunaltıcı yapıyor havayı.

Yağmurdan kaçmak mümkün değil bu ülkede. Phuket'deki son günümüzde 'artık kaçmıyorum senden' dedim ve denizdeyken yağmurun, aynı su festivalinde yaptıkları gibi adeta kova kova üstüme dökülmesine izin verdim. Bulutun içinde kaldım bir anda, ne etrafımda kimseyi, ne de karayı göremedim. Deniz, bulut, yağmur... Harika birkaç dakikaydı. Yağmur hafifleyince kıyıdaki eşyalarımı kurtarmak üzere sahile çıktım ama çok geçti. Çantamın içi bile su dolmuştu. Islak kuru dinlemeden pareoma sarınıp hemen yolun karşısındaki otele koştum. Aklım hala denizde kalmıştı. Acaba dönüp bu keyfe devam etsem mi diye düşünüyordum. Yol denize dönmüştü, ayaklarım suyun içinde kalarak çıp çıp koşturdum. Yağmurdan böylesine keyif almayalı uzun zaman olmuştu.

Neyse ki 'hayat kurtaran' bir tabela vardı otelde ! Çok etkilendim,
Millet dağ tepe tırmanıyor, sen diyorsun ki üst kata çık. Oldu Cin Ali...
Neyse ki su kütleleriyle ilişkilerimiz yağmur ve deniz boyutunda kaldı, tshunamiyle tanışmadan Phuket'den ayrıldık. Uçağımıza birkaç saat kala bir deprem bizi salladıysa da şiddetini öğrenince korkulacak bir durum olmadığını anladık. Ama taksi bizi almaya 45 dakika geç gelince sebebinin insanları yüksek yerlere taşırken çok zaman kaybettiği ve trafikte ilerlemenin imkansız olduğu şeklinde açıkladı. Hatta Patong'dan ana yoldan çıkamadık ve alternatif bir taraftan dolaşarak gitmek zorunda kaldık havaalanına. Hakikaten yüzlerce insan nispeten yüksek yerlere çıkmış denizi izliyorlardı. Sanki dalgaların gelmesini beklercesine, herkes uzaklara bakıyordu ! O durumda ne kadar zaman beklediler acaba, merak ediyorum.

Patong Barlar sokağı caddesi. Adını Bodrum'dan çaldım
Gece hayatı çok çılgın burada, fazlasıyla çılgın ve pek bizim tarzımız değil. Eğlence temaları cinsellik üzerine kurulu. Patong Beach'in ışıltılı şıkırtılı bir caddesi var, sıra sıra gece klüpleriyle dolu. Hemen hepsinde seksi dansçılar var. Yolda yürürken sürekli show'lara davet ediliyorsunuz. Bazı davetleri elinde birer katalogla bekleyen başka kadınlar tarafından almak bana çok itici geldi. Bu caddeden bir kere geçmiş olduk ve bir daha da geçme isteği duymadık. Patong merkezinde sokakta kaldırımda dahi yürüyecek yer bulmak zor. Çok sıkışık ve kalabalık. Ayrıca temizlik konusunda da çok iyi olduklarını söyleyemem. Belki diğer koylarda durum  farklıdır ama Patong'un gece görüntüsü bizi açmadı. Yemek için temiz bir yer aradık ve ancak uzun bir yürüyüş sonrası karşımıza çıkan bir İtalyan restoranına oturabileceğimize karar verdik. O nedenle garip görünüşlü deniz hayvancılarını sadece resmettik, yemeklerimizi çoğunlukla otelde yedik.   
Otel yemeklerinden, süper lezzetli extra jumbo karidesler. Sizi yemeyi reddettiğim yıllara acıyorum.
Karides seviyoruz dediysek de henüz sizi yiyebilecek olgunluğa eriştiğimi zannetmiyorum!
 Efe'nin yerde sürünerek giden kurmalı oyuncaklarına benziyorlar...
Phuket'den, zihnimizde yer eden birbirinden güzel manzaralar ve yanıklarımızla ayrıldık. Ama Bangkok devam. Efe'ye özlem büyüyerek devam.

Uzakları yaşamaya devam...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder