24 Şubat 2013 Pazar

Aylardan Şubat

Aylardan şubat...  Şubat demek soğuk demek, kar demek, titremek demek. Kat kat giyinmek, soğuktan nefesini tutmak demek. Benim doğduğum coğrafya bana şubat ayıının zemheri soğuk olduğunu öğretti. Dünyaya geldiğim şubat ayının malum gününün hikayesini annem, "çok soğuk ve karlı bir şubat günüydü İstanbul'da" diye anlatırdı.


Lacivert Fort taunus arabamiz Or-An yokuşunda bir şubat günü kalmıştı karları aşamayıp, sonrasında pek bir hevesle edindiğimiz beyaz Broadway'imiz de... Lise son sınıfta üniversite hazırlık kursundan bir şubat günü yine beyazlara bürünmüş Ankara yolları izin vermemişti evlerimize dönmeye ve doyasıya özgür yürümüştük bata çıka yollarda. Keşke o zamanlar fotoğraf çeken ve de pek akıllı cep telefonlarımız olsaydı da karların fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşabilseydik.

Herkes evlenmek icin bahar aylarını beklerken bizim seçtiğimiz şubat gününde de karlar altındaydı Ankara, oğlumun doğduğu şubat gününde de...



Bir şubat günü palmiyeler altında, soğuk şöyle dursun bize göre ağustos havasında olmak zamanı ileri sarmak gibi geliyor. Ben şimdiden Ağustos 2013´ü yaşıyorum.

Hua Hin 
Gazetelerin magazin sayfalarının, cemiyet hayatının tanınmış simaları olarak bahsedilen kişilerin
"soğuklardan bunaldı ve sıcak bir kaçamak yaptı" diye yazdığı coğrafyalarda bir hayat kurmaya çalışıyoruz 1 aydır. Önceki hayatımızı tekrar tekrar bozarak ama geçen zamanları unutmak şöyle dursun geçmişi kimi zaman daha derinden hatırlayarak... En tatlısı hayatın dünyanın her yerinde, binbir eşsiz anı biriktirme ayrıcalığını bize sunduğunun farkında olarak. Yeni bir ülkeyi anlamaya ve sevmeye çlışarak, o yere "evim" demeye ve buna yürekten inanmaya gayret ederek, her geçen gün yeni yüzler tanıyarak.... Ve tabi bu tatlı havalarda tatlı hafta sonu kaçamakları yaparak...

Cırcır böcekleri örüyor, deniz vuruyor kıyıya şıkır şıkır. Delicesine ısıran sivri sinekler, tatlı akşam esintileri var 2 gündür Hua Hin'de. Bangkok'dan arabayla sadece 3 saat uzaktayız. Havuzda çıplıyor, "vay be nasılda çekildi" diye hayret etmekten vazgeçemediğimiz sıcak denizlerde Efe sevinsin diye içinde hayvanı bulunan deniz minareleri, yengeçler arıyoruz, kumdan kaleler yapıyoruz. Hava 28 derece oldu yani "hazır serinledi" deyip fırsat bu fırsat tapınak tapınak geziyor, tütsü kokularıyla ferahlıyor, fillere muz vererek bir günü tamamlıyoruz. 

Her yerde bir Türk olabileceğini, yan masamızda birisi gümbür gümbür Sibel Can'ın sesinden "Lale Devri"ni çalınca ve farkında olmadan ona eşlik edince anlıyoruz. 

Çok geç kalmışız canım, 
Vakit bu vakit değil...
Eski radyolar gibi
Çatıya saklanmış aşk... 

Öyle sanmışız canım
Artık ölümsüz değiliz
Leylayla Mecnun gibi
Çoktan masal olmuş aşk... 

Lale devri çocuklarıyız biz
Zamanımız geçmiş
Aşk şarabından kim bilir en son
Hangi şanslı içmiş... 

Şubat ayı soğuk, kar, kestane kebapti, yemesi sevapti... Benim ülkemde, her zaman burnumda tüten, Nuri Bilge Ceylan'ın dilimize ne de güzel yerleştirdiği "yanlız ve güzel ülkem"de.

Ben derim utanma iftahar et, sevmeyenler utansin.
Aşksızlığa mahkum edildiyse, 
Bu dünya yansın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder