Eli yazmaya gitmiyor bazen insanın. İçinden defalarca durumda "bunu yazmalıyım" diyorsun ve anı yazmayı kaçırırsan, bir daha yazamıyorsun! İşte, zamanın elde tutulamamasının en güzel kanıtı. Giden gidiyor, aylar geçiyor. Bu birincisi tembellik, baska işlere öncelik verme, "aman canım, sonra yazarım" psikolojisi.
Yazamamanın tembellikten daha vahim ve uzun vadeli sebebi ise kilitlenme! Bazen için o kadar doluyor, söyleyeceklerin o kadar birikiyor ki kilitleniyorsun. Herkesin, hepimizin kilitlenme dönemleri vardır, yaşananlar bazen de yaşanamayanlar kilitler insanı. herkesin sebebi farklı.
Şu tutamadığımız zaman var ya, işte onun küçük dilimlerine büyük değişiklikler, çok çok başka yüzler, yeni yeni coğrafyalar sığdırmaya çalışmak, sürekli mekanlar değiştirmek kilitledi beni uzun bir süredir. İçim doldu doldu taştı, ama kelimelere dökülemedi. Ayrılıklar, kavuşmalar, toplanmalar, gidişler, gelişler... Yeni yeni fark ediyorum ben uzun zamandır kendimi kilitlemişim. Sıkmışım, sıkıştırmışım. Her yolculukta her milimini doldurduğum mıh gibi valizlerime benzemişim ben de. Yaşadığım her şeyi olağanlaştırmaya çalışmışım, belki biraz kendi kendime oynamışım. " Her şeyi zamana bırakayım, işler nasılsa olacağına varır" derken zamanın beni oyaladığını farkedememisim.
Kilitler açılsın, koyu bulutlar uzaklaşsın artık. Sıkı botlar çözülsün... parmak arası terlik, askılı penye ve uyduruk bir şortla her yere gidebilme özgürlüğü ruhumu da sarsın. Kaçmasın zamana karışıp, bir yerde izi kalsın. Her sey zamana kalmasın, biraz da bana kalsın, yazıda kalsın. Anlatacak öyle çok şey var ki...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder