15 Mayıs 2014 Perşembe

SOMA, İÇİMİZİ YAKTIN...


2 gün öncesinde aslan gibi evlerinden çıkıp giden insanlar. Aileleri, sevdikleri onları son halleriyle hatırlıyor mutlaka. Şimdi o aileler iki günden fazla süredir nereye koşacaklarını şaşırmış vaziyette, ne yapacaklarını, nerelerde avunacaklarını bilemeden bir oraya bir buraya koşturuyorlar.
“30 kişi saydılar, daha içeride 130 kişi var... Çıkmadı daha, 30 kişi içinde bizimkinin adı okunmadı” diyor bir yakınını bekleyen. Bir megafonun önünde durmuş, yarım saat arayla okunan kayıp isimleri bekliyorlar.  
 
Hayal bile edemiyor insan, sevdiklerin sağ mı değil mi bilemediğin gibi onun adının birilerinin ağzından okunmamasını dilemek. Belki hala bir umut vardır, isim okunmazsa, belki iyiye işarettir.
***
 
Kader ve ecel insanın ihmal ve sorumluluklarını ortadan kaldırmaz!
Hele insanların canlarını emanet alan madencilik gibi en ufak ihmali affetmeyecek  işlerde... İhmal ve sorumluluk ateş topu tutmuş gibi elden ele hiç atılmaz! Atanlar ise ancak acizliklerini göstermektedir.



Bir yanda o sorumlulukları nasıl üstümden atıversem diye çabalayanlar,  diğer yanda, madenin isini tozunu ambulansın beyaz sedyesini kirletmesinden dahi çekinen, az evvel ölümden dönmüş hassas insanların varlığı!
Ne kadar çok ironi yaşattı bize geçen birkaç gün. Ne kadar çok gerçeği tekrar tekrar gözümüzün içine soktu!  
Cevapsız yüzlerce soru, mantıklı düşününce kabul edilemeyecek ama kabullenmeye alışılmış gerçekler. Acaba değişecek mi bu kabullniş, bu balık hafızalarımız...
***
Hayattayken bu kadar mütevazi, bu kadar kendi yağında kavrularak yaşamış, binbir zorlukla ekmeğini son kuruşuna kadar taştan çıkararak yaşamış babalar, kardeşler, abiler, eşler, çocuklar... Tek dertleri kendi hayatları, aileleri ile birlikte “daha ferah” bir hayat yaşayabilme telaşı.
Hayalleri, Amerikan Dış İşleri Bakanı’nın maden karasının inadına beyaz olan saraylarının temiz kürsüsünden kendilerini anması değildi şüphesiz. Ne İsrail Cumhurbaşkanı’nın ne Kıbrıs Rum kesimi liderinin  ne Yunanistan Dışileri Bakanı’nın ne de Rusya Devlet Başkanı’nın ya da  BM Genel Sekreteri’nin, Hollanda Kralı’nın, Fransa Başkanı’nın ağzından kendilerine öte dünya için iyi dileklerde bulunulacağını hayal ettiklerini hiç zannetmiyorum.  
Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis’in kendilerine dua edecekleri akıllarına gelir miydi hiç?
Dünyaca ünlü futbol takımları Soma’yı anarak, hayatını kaybedeblere ithafen Türk bayrağı önünde fotoğraf çektiriyor. Belki bu futbol takımları kara kömürler arasında kalan canların kanlarını coşturan, oyunculuklarına hayran oldukları karakterleri barındırıyorlardı.




1906 - Fransa
1914 - Japonya
1960 – Çin
1963 – Japonya
Yaşadığımız  unutulmayacak acı olay,  bu denli uzun yıllar öncesine referans veren tarihlerle karşılaştırılarak  “aslında ilk olmadığı” anlamında çokça kez tekrarlanmasaydı,
Bu kadar uzak geçmişler değil, en azından yakın gelecekler olsaydı  hedeflerimiz,
Güzel günler yaşamak için de Dünya’daki güzel örneklere referans verebilseydik,



Belki başka bir günde Barcelona futbol takımının Türk bayrağı önünde acılar kaynaklı değil de gurur kaynaklı çektirecekleri bir fotoğrafa, son bakışlarını yerin altında bırakmayan gözler mutlulukla bakabilecekti!
***
Birkaç gündür yaşanan acıları hepimiz yakından takipteyiz. İçimiz acıyor, nerede bulunduğumuz önemli değil, ülkemizi takipteyiz. Acılar hepimizin acısı.  Boğazımız düğüm düğüm.
Yer altında duman, yer üstünde acı ve çaresizlik var.
Kayıplar, acılar düştüğü aileleri ilelebet yakacak.  
Ölenlere rahmet, kalanlara sabır diliyorum.
Yaşananların hafızalarımızdan silinip gitmemesi, cevapsız soruların peşinin bırakılmaması umuduyla...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder