2 gün öncesinde aslan gibi evlerinden çıkıp giden insanlar.
Aileleri, sevdikleri onları son halleriyle hatırlıyor mutlaka. Şimdi o aileler iki
günden fazla süredir nereye koşacaklarını şaşırmış vaziyette, ne yapacaklarını,
nerelerde avunacaklarını bilemeden bir oraya bir buraya koşturuyorlar.
“30 kişi saydılar, daha içeride 130 kişi var... Çıkmadı daha,
30 kişi içinde bizimkinin adı okunmadı” diyor bir yakınını bekleyen. Bir
megafonun önünde durmuş, yarım saat arayla okunan kayıp isimleri bekliyorlar.
Hayal bile edemiyor insan, sevdiklerin sağ mı değil mi
bilemediğin gibi onun adının birilerinin ağzından okunmamasını dilemek. Belki
hala bir umut vardır, isim okunmazsa, belki iyiye işarettir.
***
Kader ve ecel insanın ihmal ve sorumluluklarını ortadan
kaldırmaz!
Hele insanların canlarını emanet alan madencilik gibi en
ufak ihmali affetmeyecek işlerde... İhmal
ve sorumluluk ateş topu tutmuş gibi elden ele hiç atılmaz! Atanlar ise ancak
acizliklerini göstermektedir.
Bir yanda o sorumlulukları nasıl üstümden atıversem diye
çabalayanlar, diğer yanda, madenin isini
tozunu ambulansın beyaz sedyesini kirletmesinden dahi çekinen, az evvel ölümden
dönmüş hassas insanların varlığı!
Ne kadar çok ironi yaşattı bize geçen birkaç gün. Ne kadar
çok gerçeği tekrar tekrar gözümüzün içine soktu!
Cevapsız yüzlerce soru, mantıklı düşününce kabul
edilemeyecek ama kabullenmeye alışılmış gerçekler. Acaba değişecek mi bu
kabullniş, bu balık hafızalarımız...
***
Hayattayken bu kadar mütevazi, bu kadar kendi yağında
kavrularak yaşamış, binbir zorlukla ekmeğini son kuruşuna kadar taştan
çıkararak yaşamış babalar, kardeşler, abiler, eşler, çocuklar... Tek dertleri kendi hayatları, aileleri ile
birlikte “daha ferah” bir hayat yaşayabilme telaşı.
Hayalleri, Amerikan Dış İşleri Bakanı’nın maden karasının
inadına beyaz olan saraylarının temiz kürsüsünden kendilerini anması değildi
şüphesiz. Ne İsrail Cumhurbaşkanı’nın ne Kıbrıs Rum kesimi liderinin ne Yunanistan Dışileri Bakanı’nın ne de Rusya
Devlet Başkanı’nın ya da BM Genel Sekreteri’nin,
Hollanda Kralı’nın, Fransa Başkanı’nın ağzından kendilerine öte dünya için iyi
dileklerde bulunulacağını hayal ettiklerini hiç zannetmiyorum.
Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis’in kendilerine dua
edecekleri akıllarına gelir miydi hiç?
Dünyaca ünlü futbol takımları Soma’yı anarak, hayatını
kaybedeblere ithafen Türk bayrağı önünde fotoğraf çektiriyor. Belki bu futbol
takımları kara kömürler arasında kalan canların kanlarını coşturan,
oyunculuklarına hayran oldukları karakterleri barındırıyorlardı.
1906 - Fransa
1914 - Japonya
1960 – Çin
1963 – Japonya
Yaşadığımız unutulmayacak
acı olay, bu denli uzun yıllar öncesine
referans veren tarihlerle karşılaştırılarak “aslında ilk olmadığı” anlamında çokça kez
tekrarlanmasaydı,
Bu kadar uzak geçmişler değil, en azından yakın gelecekler olsaydı
hedeflerimiz,
Güzel günler yaşamak için de Dünya’daki güzel örneklere referans
verebilseydik,
Belki başka bir günde Barcelona futbol takımının Türk
bayrağı önünde acılar kaynaklı değil de gurur kaynaklı çektirecekleri bir
fotoğrafa, son bakışlarını yerin altında bırakmayan gözler mutlulukla
bakabilecekti!
***
Birkaç gündür yaşanan acıları hepimiz yakından takipteyiz.
İçimiz acıyor, nerede bulunduğumuz önemli değil, ülkemizi takipteyiz. Acılar
hepimizin acısı. Boğazımız düğüm düğüm.
Yer altında duman, yer üstünde acı ve çaresizlik var.
Kayıplar, acılar düştüğü aileleri ilelebet yakacak.
Ölenlere rahmet, kalanlara sabır diliyorum.
Yaşananların hafızalarımızdan silinip gitmemesi, cevapsız
soruların peşinin bırakılmaması umuduyla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder