24 Haziran 2014 Salı

Ateşler içinde yatmak insanı nasıl mutlu eder?

"Biz planlar yaparken Tanrı yukardan bize bakar ve gülermiş" sözüne hep saygıyla yaklaşmışımdır! Ancak ne zaman bu sözü hatırlasam, ortada arap saçı bir durum var demek oluyor!

4 gün öncesi, cuma akşamı... Her şey yolunda görünmekte, hafta sonu için planlar yapılmaktaydı. Efe ilk defa bir arkadaşını (en yakın arkadaşlarından Mathieu'yu) yatıya ağırlamanın heyecanını yaşıyordu. Diğer kankalarının - Teoman- da aralarına katılmasıyla gönüllerince coşup oynadılar tüm öğleden sonra, büyük keyif, uçuyorlar sevinçten.

Cumartesi için birbirini takip eden bir dizi plan yapıldı ve tabi pazar gününe dahi sarktı cumartesinin yükü. Tam da okul bitimi öncesi son hafta sonu, yapacak birsürü şey var. Kimisi ertelenen, kimisi uzun süredir tekrarlanmayan ritüeller, kimisi arkadaş buluşmaları... Süper, hazırız hafta sonuna, dersimizi çalışmışız. Çocuk da mutlu, arkadaşlarıyla güzel zaman geçirmiş... Avanak avanak ne yapsak acaba diye düşünmeye zaman bile kalmaz; darken!

...Anneannemin silüeti görünüyor, elinde de bir bardak tutuyor kadıncağız! Hoppala, hafta sonunda yapacaklarımızı ince ince planlarken şimdi 10.000 km. uzakta anneannemin burada ne işi var? Hatlarda bir karışıklık olmalı, uykuya gittiğimi hatırlıyorum ama bir yandan da hafif bir uçma hissi içindeyim! Astral seyahat dedikleri bu mu acaba? İğneler var etrafta, batıyor bana, titriyorum çünkü. Anneannem hiç kıpırdamadan bu sahnede elindeki bardakla kapının girişinde beklemekte.

Çıkamıyorum içinden o anın, nefes alamıyorum, acı çekiyorum ve uyanamıyorum. Bedenim yatağa bağlanmış gibi, sadece titreyecek kadar alanım var. Astral seyahat falan değil, bu bildiğin yüksek ateşin insan bedeni üzerindeki etkileri!

Gözlerimi açma sebebim 5 yaş grubu çocukların haftanın 7 günü saat 6:00 sularında "acıktım" diye uyanma alışkanlıkları oldu. Bu defa hiç bozulmadım "cumartesi sabahı da yapılır mı bu" diye hiç düşünmedim. Beni kurtardılar o sıkıntılı anlardan. Beden zoraki emirlerle kalktı, 2 ateş düşürücü attı, çocukların tabaklarına tembel anne kahvaltısı cornflakes ve süt zorla kondu ve kafa tekrar yastığa düştü!

Sonrası, düne kadar ara ara boşluklarla kalacak zihnimde!

***
Bir bardak tavuk suyu ile  kapıda bekleyen bir kadın silüeti!

Ateşli olmanın o kadar kötü bir durum olmadığı psikolojisindeydim ilk saatlerde. Odadayım, ev halkı beni rahatsız etmemeye çalışıyor, ihtiyaçlarımı sorup yanımdan ayrılıyor... Saygılı, şefkatli, izole anlar. Beyin fonksiyonları tam kapasite işlemese de kendi kendine kaldığında yapılan öz konuşmalar  beden üzerindeki ağrıların da etkisiyle daha net gerçekleşiyor.

"Keşke bunu yapmasaydım", "kendimi de ne diye bu kadar zorluyorum", "önümüzdeki hafta için tüm gereksiz işleri çıkarıyorum listeden, canımdan daha mı değerli sanki"... Kendine acıma değil de kendine değer vermek gerektiğini ve aslında kendimize en çok haksızlık edenin yine kendimiz olduğunu anlamak için eşsiz fırsatlar böyle küçük hastalıklar!

Derken, anneannemin konuyla bağlantısı bir anda "dank" ediyor . 1,5 sene önce aralık ayı sonlarında Paris'den Bangkok'a taşınma esnasında ciddi şekilde hastalanmıştım. Türkiye durağında annemlerde 1 haftaya yakın 24 saat dinmeyen öksürüklerle boğuşmaktaydım. Anneannem de yanımızdaydı o tarihlerde. Onun her hastalıkta bütün tavuk kaynatma adeti vardır, hani biz ilaç aranırken fellik fellik o kendini atar sokaklara "tavuuuuk" diye!

Tavuğunu güzelce kaynatmış, suyunu da bir su bardağında bana getirmiş içmem için saatlerce yalvarmıştı. Kendi geçmişinden hikayelerle, tavuk suyunun binbir faydasını anlatarak... O anlar boşa gitti, sabah programlarında olsa reytingi tavan yaptırırdı!

Önce direndim, tutturdum içmem de içmem! Nasılsa nazımı çekenler var ya etrafımda, zorla sınırları Evrim! 30 yaşında değil de Efe yaşında oluyoruz bazen annelerin evinde. O kadar çok ısrar etti ki, artık bir noktada dayanamadım, pes ettim. Tuz ve hafif karabiber de atmış, tadı hiç de kötü değildi, hatta hoşuma gitti :) Kendimden utanarak bir bardak daha istedim.

Tesadüf mü, tavuk suyunun hikmeti mi yoksa anneannemin inancı mı bilmiyorum ama birkaç saat sonra farkedilir şekilde daha az öksürüyordum. Anneannemin içine sığdıramadığı gururu ve mutluluğu ise onu hemen bir tavuk daha kaynatmaya yönlendiriyordu ki zor durdurduk!!!

***
En kuvvetli adayım, "Şefkatli Birateş"

Tanrı büyük ve üstesinden gelemeyecek hastalıklardan uzak etsin, bunu ayrı tutuyorum. Ancak geçen birkaç gün bana bir kez daha gösterdi ki arada yaşadığımız ufak tefek hastalıklar bize en çok sevildiğimizi, önemsendiğimizi, şefkate değer bulunduğumuzu hissettiriyormuş. Bu acınacak bir durum değil, gayet insani bir mesele. Aynı odanın içinde bir adım uzaklıktaki suya ulaşamaz hale gelmek an meselesi, uzayan listelerde yer alan planları iptal etmek de.

Bu defa anneannemin tavuk suyunu yapmadık. Murat bana krallar gibi baktı, yemeğimi, ilaçlarımı getirdi, defalarca hastaneye taşıdı, benimle sıkılmadan ilgilendi. Efe'nin kafama çıkıp zıplamasını engelledi! - Bu arada söylemeden geçemeyeceğim,  çocuklar nefret eder anne-babalarının hastalıklarından. Belki bizim de aciz kalabileceğimiz durumlar olduğunu kabul etmek istemiyorlardır. - En önemlisi bana şefkat gösterdi ki küçük-büyük her hastalığın en büyük ilacı şefkattir.

***
İlaçlar, iğneler ardından yavaş yavaş ayakta durabiliyorum. Anneannem de rüyalarıma tavuk suyu ile gelmekten vazgeçmiş görünüyor. Ama hasta olduğumu annemden duyduysa "hemen bir tavuk kaynatıp suyunu içsin" dediğini duyar gibi oluyorum...

Bir bardak tavuk suyu, korkmayın için. Hem içiniz, hem ruhunuz ısınır!  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder