5 Ocak 2015 Pazartesi

Ballı süt

Gecenin bir köründe uyku kaçınca yenen sıcak bir sandviç ya da tost veya üşenmeden büyük bir özenle ve zevkle hazırlanan bol domates soslu makarna... Hem de kalorisine aldırış etmeden!!!
Ballı süt ekibi, uykusuz gecelerin en can arkadaşları...
Hele hele ballı süt... Ne çok severim ve ne çok içerdim su niyetine geceleri ta ki o saatte içilen sütlerin kan, can, basen, popo olarak geri döndüğünü farkedene kadar! Artık boyumun da uzama şansı kalmadığını kabul ettikten sonra ballı süt seanslarınımızla vedalaşmıştık.
Ama bu gece farklı. Bu gece ballı süt tüm ev halkına süt şişesinin dibini görene kadar serbest. Bir vedanın ardından içiyoruz bu gece! Ballı sütü aklımıza düşüren, ülkesinde geçirdiği kış tatili sonrasında uzun ve yorucu bir yolculuğun ardından, ülkeler arası saat farkı nedeniyle kaçan uykusunu kovalayan Efe. Ballı sütün yanına bir de sıcak sandviç kattı gecenin köründe, tam 3 kocaman bardak ballı süt içti!

Biliyorum, ballı sütü sadece kaçan uykusunu kovalamak için istemiyor. Ballı süt, vedanın ardından iyi gider, sarar insanın içini, ısıtır, sıcacık yapar. Ballı süt, canın yanıyorsa yara bandı gibi sarar, mutluysan mutluluğunu arttırır. İyi gelir işte, her derde devadır.
Isınmanın ardından masumca bana bakan bir bardak süt, balı ile buluşmaya ve üzgün kalpleri ısıtmaya hazırlanırken. Ne kadar da masum görünüyor...
Ballı süt hayatımdan çıkalı çok olmuş, Efe’nin sütünün tadı ve ısısı iyi oldu mu diye büyük yudumlarla kendime hakim olamadan tadarken anlıyorum bunu.

Biz alıştıkça, kanıksadıkça ve hatta hissisleştikçe; her yaşananı “normal” kabul ettikçe küçücük bir çocuk olan oğlum içleniyor, duygusallaşıyor. Bizim ketum tavrımız ve duygularımızı yok sayma alışkanlığımız, her şeyin üstüne sünger çekip yolumuza devam ediyor halimiz utansın oğlum, sen sonuna kadar yaşa hissettiklerini hiç çekinme. “Siz hissetmiyorum diye kendinizi kandırmaya devam edin, mantığım galip çıktı diye sevinin, yaşadığımız ve bana yaşattığınız hayata dair haklı gerekçeler sıralamayı sürdürün ama ben acı çekiyorum ve bunu saklamaya gerek duymuyorum” diyor adeta karşımda.

Haklı sebepler, mantıklı açıklamalar çok ancak Efe de yerden göğe kadar haklı... Minicik bir çocuk yüreğini göklere çıkarıp sonra yükseklerden küt diye yere bırakıyoruz istemeden de olsa. Gelişler, gidişler, her yerde başka başka hayatlar, başka yüzler, başka diller, mesafeler...  O kadar karmaşık duygular var ki içinde, o kadar masum ve doğal ki hiçbir şeyi saklamıyor. Ne mutlu sana Efe,  keşke ben de senin kadar masum ve doğal olabilesem. Yetişkin geçinen bizler kendimizi güzel avuturuz ama çocuklardan fışkırıyor yaşadıkları duygusal dalgalanmalar. Hiçbir şey içlerinde kalmıyor, atıveriyorlar dışarı.

Çocuk gözlerinde, dudaklarından dökülen sözlerinde, özlemi, kendine göre son derece haklı sorgulamaları ve tüm masumiyetiyle saklamaya gerek görmeden dökülen göz yaşlarında karşımda bir vedayı dibine kadar yaşıyor Efe. Artık ben de bırakıyorum ipleri, “Haklısın be oğlum, unut sıraladığım tüm mantıklı sebepleri” demek istiyorum. Onun kadar cesur olmak, onun kadar masum ve onun kadar açık yüzleşmek istiyorum ben de. Tüm mantıklı açıklamaları elimin tersi ile itip “hadi be ordan...” demek geliyor içimden.

Saat 02:00... Gıptayla izliyorum oğlumu, cesaretine hayran kalıyorum. Kendime de 1 bardak ballı süt hazırlayarak onun dünyasına katılmaya karar veriyorum. Odasına döndüğümde bir kağıda çizdiği resme bakarken içini çektiğini farkediyorum. “Anneannem bu benim, ona sarılıp uyuyacağım bu gece” diyor. “Perdeleri kapatma anne, gökyüzüne bakıp anneannemi düşünmek istiyorum biliyorum ki beni duyuyor” sözleri altında eziliyorum. “Onu tekrar görmeme aylar var biliyorum ama çok üzülüyorum ve kendime engel olamıyorum” diyor. Hangimiz bu kadar net ifade edebiliyor içinden geçenleri!
Gece yarısı yapılan anneanne çizimi!!! Sarılıp yattığı için olsa gerek kağıt kırış buruş ama bu kağıt pek değerli şu günlerde.
Şimdi gel de bu çocuğa yaşadığımız uzaklarda hayatın avantajlarını, ona kazandırdıklarını anlat! Ne desem sırıtıyor gecenin karanlık ve duygusal ağırlığı altında. Sakinleştirmek istiyorum Efe’yi üzülmesin istiyorum. Oysa ağlamak, özlemek de insana dair değil mi, ağlayanı susturmamak lazım her zaman ki zehiri aksın gitsin içinden.

Saat 03:00... 6 yaşındaki kocaman çocuğu alıyorum ayağımda sallıyorum, belki sakinleşmesine yardımcı olur, belki salladıkça özlemi basılır soruları azalır diye umuyorum. “İşe yaramıyor anne hala üzgünüm” diyor! 2. ve 3. bardak ballı sütler giriyor devreye. Evin içinde sabaha kadar bitmeyecek gibi görünen bir hareket... Sandviçler, sütler havada uçuyor. Ağlayan, konuşan, teselli etmeye çalışanlar. 3 kişiyiz ama sanki büyük bir kalabalık hakim etrafımızda. Kafam olmuş koca bir dünya, içimdeki sesleri susturamıyorum. Bir damla uyku olsa, yatışacak herkes. Uyku geçici de olsa sakinliktir ya ondan medet umuyrum. Sabah olsa, güneş bir doğsa herkes başka bir yerden bakacak etrafına.

Saat 04:00...   Nihayet Efe uyuklamaya başlıyor. Bu geceyi atlattık, ama sanıyorum ballı süt seansları bir süre daha hayatımızda yer almaya devam edecek. En azından özlemin yerini gündelik gerçekler alana kadar. Sonra yine “normalleşeceğiz”.

Teşekkür ederim oğlum, sayende ballı sütün sıcaklığını yeniden yaşadım. Biraz altüst de oldum ama olsun, değer.   

Şerefe!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder