13 Mayıs 2017 Cumartesi

UÇUR BENİ  - ANNE - 

Efe, Mayıs 2017, Bangkok


Bir gün kocaman olmuş karnın iniveriyor, içinden çıkan minyatür insanı veriyorlar eline, sana da “anne” diyorlar. “Al bunu çok sev, canın pahasına koru kolla, yedir, uyut, kakasını kusmuğunu bile severek temizle, artık sen kendini unutacaksın sadece onun için var olacaksın,” diyorlar...

Peki diyorsun, seve seve kabul ederim bu görevi. Zaten hormonlar ele geçirmiş artık bedeni, bir sen çıkıyor ortaya senden içeri... Başlıyorsun çocuğu yoğurmaya, günler aylar, seneler birbirini kovalıyor. Her anından ayrı tatmin, ayrı acı, birbirine benzemeyen sayısız kafayı sıyırma eşiğinden dönme noktaları ve gıdısından kokladığın anda sıfırlanma ile geçen büyülü serüven.

Geri dönüp bakıyorsun ki o aslında seninle doğmuş çoktan! Sen çocukken de varmış yanında, okula giderken de, sigaranın tadı nasıl bir şey ki diye merak ederken de, kendi anneni deliye döndürürken de...

Efe'nin annesi, 1988, Konya


5 yaşımdayken annem bana kıymalı pırasa yedirirken ve televizyonda Kenan Evren konuşurken pırasayı yere tükürdüğüm hala zihnimde capcanlı duran sahnede de dönüp ona bakıp pis pis sırıtmışım gibi hatırlıyorum; herkes uyku saatindeyken oyuncaklarla “tek başıma” oynama şartıyla gittiğim kreşte o sessizlikte yine onunla oynuyormuşum gibi ya da lisede arka sıradan gelen kopya kağıdı onun elinden çıkmış gibi zihnimde.

Gittiğim her yerde, benim gözümden başka bir de onun gözü vardı. Ben onsuz geçen yılları da onunla yaşamışım gibi evrildi hatıralarım. Bana akıl verdi, dalga geçti, bazen şefkat gösterdi bazen avaz avaz bağırdı kızdı... Tıpkı şimdi yaptığı gibi. Ben onu büyütürken o benimle çoktan büyümeye başlamıştı aslında.

Annelik bana ne öğretti bilemem ama “ne anlattı” ve “neyi göstermeye devam ediyor” diye sorduğumda kendime zamanın ve mekanın birbirine karıştığını hissediyorum en çok. Kendi annemde ben oluyorum bir an sonra çocuğumda başka bir beni görüyorum. Hatta zaman zaman anneannem de giriyor devreye, ben kuşaklar arasında seyahat ediyorum.

Annem ve ben, 1989, Ankara

Uçuştayım! Bu öyle tatlı bir his ki koca bir şişe viskiyi kafa diksen lıkır lıkır ulaşamazsın bu uçuş seviyesine. Baş ağrısı da yanında bedel olarak gelir. Ben başım ağrımadan yapıyorum geçişleri. Kimi zaman bilinçli “hadi bugün ben çocuk olacağım o halıya pırasayı tüküren” diyorum ve bir bakıyorum 8 yaşındaki oğlum hakikaten benden daha bilinçli davranıyor o gün!
Bazen de farkına varmadan kendimi annemin ayakkabıları içinde buluyorum. Sanki oğluma ben değil de annem konuşuyor! Hiç anneannem durur mu, o da ordan anneme laf yetiştiriyor. Annemle anneannem konuşmanın en hararetli yerindeyken ben  Efe’yi alıp oradan toz oluyorum !

4 kuşak, 2014, Gümüşyaka

İyi ki varlar ya da iyi ki olmuşlar anneler, anneanneler, nineler, bizler ve bizden sonrakiler. İyi ki tutmuşuz annemizin elinden karşıdan karşıya geçerken ve iyi ki kendi kanatlarımızda uçmayı öğrenip minik elleri katma şansına sahip olmuşuz hayatlarımıza. İyi ki bizi sevmişler, iyi ki kızmışlar, iyi ki vurmuşuz kapıları zaman zaman, iyi ki susmamış carcar konuşmuşuz...
İyi ki yanlışlar yapmışız ve yine gelip “ben sana demedim mi” cümlesine duymak pahasına annelerimize anlatmışız başımızdan geçenleri. İyi ki göz yaşlarımızı ve akan burnumuzu annemizin yakasında silmişiz.
Anneannem ve annem düşünce balonlarımda hep benimle konuşuyorlar ama konuştuklarından haberleri yok!
Temmuz 2016, Şarköy

Kendimi güçsüz, kırılgan, yılmış hissettiğimde “annem olsa ne yapardı” diye içimden düşünmek bile beni kendime getirir. “Kalk hadi, başla yapacaklarına karanlık düşüncelerden kurtul bir şeyin ucundan tut” diye kulaklarımın dibinde konuşur sanki annemin sesi ta 9000 km. uzağında yaşıyor olsam bile. Bazen de “ayrıntıda boğuldun, ana resme bak” diyip yapacaklarımı en kolayından halletmem için bana akıl verir yine hayalimde.
Formatı almışız bir kere, Fizan’a gitsek onlar kulağımızın içinde konuşurlar. İyi ki de konuşurlar, iyi ki sesleri hep zihnimizdedir.  

İyi ki bizim biz olmamızı için elimizden tutmuş, aslında anne olunca kendimizden geçmediğimizi, tam tersine kendimize doğru bir yolculuğa çıkacağımızı fısıldamışlar kulağımıza.

Ve biz de birilerine anne olmuşuz bu güvenle...  Sayelerinde bir cana can katabilmişiz.  
Annelik doğurmak değil, her kadının içinde doğuştan getirdiği hissiyatlar bütünü. “Anne olmayan anlamaz” naralarından nefret ediyorum. Bence her kadın gayet iyi anlar bir küçüğü sevip onu büyütürken onunla büyümeyi.  Nasıl ki “anneler günü” olayı çiçekçileri sevindirmek ve hediye piyasasını canlandırmak amacıyla yaratılmışsa annelik de sadece anne olanlara yüklenemeyecek hissiyatlar yumağı.
Gün bazında değil ama, içinde anne şefkatini barındıran, kendi annesini en azından zamanla anlayan, annesi ile eğer varsa arasındaki tabularını yıkan, onlardan anlamsızca öç almayı bırakıp geçici dünyadaki sınırlı beraberliklerin tadını çıkarmaya bakan her kadına selam olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder