Efe, Mayıs 2017, Bangkok |
Bir gün kocaman olmuş karnın iniveriyor, içinden çıkan minyatür insanı veriyorlar eline, sana da “anne” diyorlar. “Al bunu çok sev, canın pahasına koru kolla, yedir, uyut, kakasını kusmuğunu bile severek temizle, artık sen kendini unutacaksın sadece onun için var olacaksın,” diyorlar...
Peki diyorsun, seve seve kabul ederim bu görevi. Zaten hormonlar ele geçirmiş artık bedeni, bir sen çıkıyor ortaya senden içeri... Başlıyorsun çocuğu yoğurmaya, günler aylar, seneler birbirini kovalıyor. Her anından ayrı tatmin, ayrı acı, birbirine benzemeyen sayısız kafayı sıyırma eşiğinden dönme noktaları ve gıdısından kokladığın anda sıfırlanma ile geçen büyülü serüven.
Geri dönüp bakıyorsun ki o aslında seninle doğmuş çoktan! Sen çocukken de varmış yanında, okula giderken de, sigaranın tadı nasıl bir şey ki diye merak ederken de, kendi anneni deliye döndürürken de...
Efe'nin annesi, 1988, Konya |
5 yaşımdayken annem bana kıymalı pırasa yedirirken ve
televizyonda Kenan Evren konuşurken pırasayı yere tükürdüğüm hala zihnimde
capcanlı duran sahnede de dönüp ona bakıp pis pis sırıtmışım gibi hatırlıyorum;
herkes uyku saatindeyken oyuncaklarla “tek başıma” oynama şartıyla gittiğim
kreşte o sessizlikte yine onunla oynuyormuşum gibi ya da lisede arka sıradan
gelen kopya kağıdı onun elinden çıkmış gibi zihnimde.
Gittiğim her yerde, benim gözümden başka bir de onun gözü
vardı. Ben onsuz geçen yılları da onunla yaşamışım gibi evrildi hatıralarım.
Bana akıl verdi, dalga geçti, bazen şefkat gösterdi bazen avaz avaz bağırdı
kızdı... Tıpkı şimdi yaptığı gibi. Ben onu büyütürken o benimle çoktan büyümeye
başlamıştı aslında.
Annelik bana ne öğretti bilemem ama “ne anlattı” ve “neyi
göstermeye devam ediyor” diye sorduğumda kendime zamanın ve mekanın birbirine
karıştığını hissediyorum en çok. Kendi annemde ben oluyorum bir an sonra
çocuğumda başka bir beni görüyorum. Hatta zaman zaman anneannem de giriyor
devreye, ben kuşaklar arasında seyahat ediyorum.
Annem ve ben, 1989, Ankara |
Uçuştayım! Bu öyle tatlı bir his ki koca bir şişe viskiyi
kafa diksen lıkır lıkır ulaşamazsın bu uçuş seviyesine. Baş ağrısı da yanında
bedel olarak gelir. Ben başım ağrımadan yapıyorum geçişleri. Kimi zaman
bilinçli “hadi bugün ben çocuk olacağım o halıya pırasayı tüküren” diyorum ve
bir bakıyorum 8 yaşındaki oğlum hakikaten benden daha bilinçli davranıyor o
gün!
Bazen de farkına varmadan kendimi annemin ayakkabıları içinde buluyorum.
Sanki oğluma ben değil de annem konuşuyor! Hiç anneannem durur mu, o da ordan
anneme laf yetiştiriyor. Annemle anneannem konuşmanın en hararetli yerindeyken
ben Efe’yi alıp oradan toz oluyorum !
4 kuşak, 2014, Gümüşyaka |
İyi ki varlar ya da iyi ki olmuşlar anneler, anneanneler,
nineler, bizler ve bizden sonrakiler. İyi ki tutmuşuz annemizin elinden
karşıdan karşıya geçerken ve iyi ki kendi kanatlarımızda uçmayı öğrenip minik
elleri katma şansına sahip olmuşuz hayatlarımıza. İyi ki bizi sevmişler, iyi ki
kızmışlar, iyi ki vurmuşuz kapıları zaman zaman, iyi ki susmamış carcar
konuşmuşuz...
İyi ki yanlışlar yapmışız ve yine gelip “ben sana demedim mi”
cümlesine duymak pahasına annelerimize anlatmışız başımızdan geçenleri. İyi ki
göz yaşlarımızı ve akan burnumuzu annemizin yakasında silmişiz.
Anneannem ve annem düşünce balonlarımda hep benimle konuşuyorlar ama konuştuklarından haberleri yok!
Temmuz 2016, Şarköy
|
Kendimi güçsüz, kırılgan, yılmış hissettiğimde “annem
olsa ne yapardı” diye içimden düşünmek bile beni kendime getirir. “Kalk hadi,
başla yapacaklarına karanlık düşüncelerden kurtul bir şeyin ucundan tut” diye
kulaklarımın dibinde konuşur sanki annemin sesi ta 9000 km. uzağında yaşıyor
olsam bile. Bazen de “ayrıntıda boğuldun, ana resme bak” diyip yapacaklarımı en
kolayından halletmem için bana akıl verir yine hayalimde.
Formatı almışız bir kere, Fizan’a gitsek onlar kulağımızın
içinde konuşurlar. İyi ki de konuşurlar, iyi ki sesleri hep zihnimizdedir.
İyi ki bizim biz olmamızı için elimizden tutmuş, aslında
anne olunca kendimizden geçmediğimizi, tam tersine kendimize doğru bir
yolculuğa çıkacağımızı fısıldamışlar kulağımıza.
Ve biz de birilerine anne olmuşuz bu güvenle... Sayelerinde bir cana can katabilmişiz.
Annelik doğurmak değil, her kadının içinde doğuştan getirdiği
hissiyatlar bütünü. “Anne olmayan anlamaz” naralarından nefret ediyorum. Bence
her kadın gayet iyi anlar bir küçüğü sevip onu büyütürken onunla büyümeyi. Nasıl ki “anneler günü” olayı çiçekçileri
sevindirmek ve hediye piyasasını canlandırmak amacıyla yaratılmışsa annelik de sadece
anne olanlara yüklenemeyecek hissiyatlar yumağı.
Gün bazında değil ama, içinde anne şefkatini barındıran,
kendi annesini en azından zamanla anlayan, annesi ile eğer varsa arasındaki tabularını
yıkan, onlardan anlamsızca öç almayı bırakıp geçici dünyadaki sınırlı beraberliklerin
tadını çıkarmaya bakan her kadına selam olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder