Dün anneme sordum : “Anne, deniz
diye bir yer var diyorlar insanlar gidiyormuş. Yüzüyorlarmış hatta,
giriliyormuş bu suya. Nasıl bir şey anne, bir gün biz de gider miyiz o
dedikleri yere?
Annem evladına umut dağıtmak
isteyen bir eda ile “Var yavrum, doğru duymuşsun. İnşallah bir gün biz de o
insanların arasında olacağız, Allah’tan umut kesilmez...”
Hayaller - Gerçekler |
Biz hayal alemindeyken bir bağrış
koptu. Ocakta her gün yenisi kaynatılan deniz böğrülcesinin suyu taşmış,
patlıcan salatası olmak üzere közlenen patlıcanla ilgilenme zamanı gelmiş,
mücver olmak için sırasını bekleyen kabak içlerinin yağı kızmış, köfteler hoplamış,
domatesler zıplamıştı!
Günde ortalama üç tur çalışan
bulaşık makinasının başı döndüğünden ardı arkası kesilmeyen bulaşıklar elde
yıkanmaya devam ediyordu. Mutfak tezgahı hızla temizlenmeli ve açılmalıydı ki
yapılacak yeni işlere alan hazırlansın. Bu sirkülasyonun hayati önemine hakim
olmanın tecrübesi ile ev halkı durmaksızın çalışmakta, yıkamakta, doğramakta,
pişirmekte ve pişirmekteydi... Teyzeler, dayı oğulları, eltiler, görümceler,
görümcelerin görümceleri de dahil olmak üzere ardı arkası kesilmeyen misafir
ordusu hesaba katıldığında ufak çaplı birer otel işletilmekteydi.
Kimi zaman çamaşır makinasının
bitiş sinyalinin sesi ile kendimize geliyorduk. Aman Allah’ım o ne mutluluktu,
mutfaktan ayrılıp çamaşır makinası mıntıkasına geçiş insanı nasıl da başka
diyarlara götürüyordu. Mis kokulu çamaşırları balkona asmak ise bir başka mutluluktu. Bir hava alış
evin konumuna göre varsa deniz manzarasına bir göz kayış gibi aktiviteleri de
barındırıyordu. Ancak hızlı hareket edilmeliydi çünkü banyoları çamaşır suları ile
ovmak, evin bir türlü azaltılamayan dağınıklıklarını toplamak, elektrik
süpürgesi ile süpürme aktivitesinin hemen akabine eklenen yer silme seansları
geciktirilemezdi.
Ateşteki çorba bir fıkırdım kaynayana kadar nefes nefese
olabildiğince fazla iş doğru sırada, kalitede ve hızda halledilmeliydi ki belki
akşam yemeğinden sonra bulaşık faslı son bulup da teraslar gece için toparlamaya
geçildiğinde; yogunluk vücudu baştan aşağı ele geçirmişken bir koltukta gece
serinliği altında bir parça kestirme şansımız olabilirdi. Ta ki ertesi gün gün
ışıyıp “hangi pazardan ellerimiz kollarımız kopana kadar meyve sebze taşısak,
pişirmelere hangi sırayla başlasak ya da o gün için temizlik yarışında hangimiz
başı çeksek” diye düşünene dek....
Tatil beklersin bir koca sene,
Suya düşen karpuz kabuğu ne büyük heyecanlara vesile...
Ne yazıktır ki işin gücün bitmeden geçer koca bir sezon,
Bekle dur hele bahtsız bedevi,
Elbet senin de vardır kısmetinde serin sular tam bir bidon!
Gıdım gıdım döker serinler, gözlerini kapattığında sanırsın
Burası resmen Seyşeller!
Neyse ki sosyal medya bu bunalım
anlarının kurtarıcısı, ruhun gıdası, kırık kalplerin en damar ilacı olarak
ellerindedir! Intagram, facebook bu günler için yapılmıştır.
Eline alırsın en akıllısından cep
telefonunu, çekersin de çekersin fotoları... Pazara giderken bir plaj sezlongunda mesela altına
da yazarsın; “Deniz keyfi...” Fotoyu
çeken kuzen çocuğuna bağırırsın “Hüseyin, elimdeki pazar arabası çıkmasın ha
dikkat et.” Yahut balkonunda çamaşır asarken, güneşte kavrulmuşken birden bahçe
hortumu takılır gözlerine, tutarsın başından aşağı serinlersin misler gibi. “Anneeee
koş anne kurumadan bir fotomu çek de denizden çıkmış gibi görüneyim. ” 1500
adet çekilen fotodan en şahanesi paylaşılır. Eline bir de hasır şapka alırsan
güzel fon olur güneş altında, şöyle en havalısından. Altına yazılacak ana cümle
de bellidir. “Sıcaklardan bunaldık, deniz imdadımıza yetişti.” Yersen!
Ve daha nice seneryolar, fonlar
yaratılır, fotolar çekilir de çekilir. Tatil dediğin paralel evrende başka bir
boyutta akar sosyal medyada. Gerçekler yaşanandan çok başka da
olsa, sosyal medyada tatil yapmak bir harikadır dostum!
Süleymaaaan, durdur arabayı! Şurada birkaç yüz tane foto çekelim. Şukufe her gün başka başka yerlerden foto
koyuyor, benim neyim eksik !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder